29 Haziran 2010 Salı

Pitbul meselesi..

Türkiye'de pitbul beslenmesi yasaklandı, hatta şu anda besleyenler karantina için ayrılan özel birimlere haber verip köpeklerini teslim etmek zorunda. Köpeklerini bu birimlere teslim etmeyenler ise yaklaşık 3000 lira civarında para cezasına çarptırılacaklar..

Peki çözüm bu mu olmalı? Pitbulların çenesi bilmem kaç ton basıyormuş.. Golden retriverların çenesi bir kaç ton daha az basıyor diye, aynı zararı veremeyeceğin imi düşünüyorsunuz?
Ya da yetiştiriliş tarzına göre daha da fazla saldırgan olmayacağını mı?

Daha önce  bahsetmiştim, her salı National geo tv'de en saldırgan köpekleri rehabilite etmek için Daddy isimli Pitbul cinsi köpeğiyle davranış uzmanı Cesar Millan'ın nasıl başarılı olduğunu görüyorum.
Köpeğin doğasında bir lidere ihtiyacı var, bu lider de köpeğin sahibi, siz onu nasıl eğitirseniz o köpek o enerjiyle saldırgan da olabilir ,dünyanın en iyi eğitimli sevecen köpeği de..

Pitbul'dan sonra sıra neye gelecek, bana göre sevimli, çoğu kişiye göre korkunç suratlı boxerlara, sonra danualara, dobermanlara mı?

Köpek dövüşlerini engellemek, sokak köpeklerini rehabilite edecek duruma gelmek, köpeklerini kötü emellerine alet edenleri cezalandırmak yerine, pitbulları toplayalım.. Olur!

Ama bu sözler boşa, daha çocuklarına sahip çıkamayan bir milletten, köpekler için daha iyi şartlar sunmasını beklemek oldukça saçma..

Pitbullar kötü değil, insanlar kötü,bunu unutmayın..

J.

25 Haziran 2010 Cuma

çok acayip iş deneyimi..

Eminin aranızda bir kişi yoktur ki,
Hiç bir ücret konuşmamış,
hiç bir sözleşme imzalamamış,
bir hafta deneme süresi sonunda
gayet resmi ve saygılı bir dille denediği işi kendine uygun olmadığını belirtsin,
belirttikten sonra...

Ertesi gün,patronun sizle muhattap olmamış eşi sizi arasın,
hakaretleri sıralasın
"sen kim olursun da bizi beğenmezsin"e getirsin,
bir de yüzünüze telefonu kapasın!?

Daha neler göreceğim bilmiyorum;
ama bu tavan sanırım!


J.

ve daha bir sürü şey..

"sonunda mezuuuun" yazısı görünmeye başladığından beri mezun ve mutlu değilim ben, bir dersten bütünlemeye kalmıştım, o yazıyı görmemek için bloguma bile bakamıyordum.. Geçen haftaya dek.. 
Bunlar olup bitmeden , bir ay önce iş görüşmesine çağrılmıştım, bütünlemeleri hesap etmeden, her zamanki gibi bütünlemeye kalmadan mutlu mesut kurtulacağımı sanmıştım ve ona göre bir bitiş tarihi vermiştim.
Onlar da not almışlar beni biter bitmez aradılar, tekrar görüşmeye çağırdılar. 
1 hafta boyunca gittim geldim,gözlemledim,döküman taradım.. Sonunda belirsizliklerin çok fazla olduğuna kanaat getirip ,yok olmayacak dedim.. 

Şu anda kendimi daha yeni mezun olmuş hissediyorum.. Üstümde çok güzel bir hafiflik var.. 
Yapacağım şeylerin listesi, gelinlik provaları, okunacaklar, seyredilecekler,gezilecekler,görülecekler.. 
Tatil planları, dışarıda benim çok sevdiğim yağmurlu hava.. 

Bloguma yazacak,paylaşışmamış ve yaşanmayı bekleyen bir dolu güzel şey.. 

Nefes almak çok güzel blog!

J.

Fotoğraf kaynak

14 Haziran 2010 Pazartesi

"Yabancı Cisim"

Robin Cook romanları hep okumak istediğim,evde bin tane kitabı olmasına rağmen bir türlü elime almadığım romanlardır.
Annem çok sever Robin Cook'u, kendisinin doktor olduğunu bildiğimden ve yazdığı romanların tıpla ilgili olduğunu bildiğim cinayet romanları olduğundan ve son kitabı "yabancı cisim" annemin elinden düşmeden zart diye bittiğinden, "dur bakim bir okuyayım,beğenirsem diğerlerini de okurum" diye düşünerek elime aldım kitabı.
Arkasında yazanlar beni en başta kitaba çekti aslında,arkasında yazanlara yakın olarak kitabın içeriği şu şekilde, Los Angeles'ta tıp öğrenimi gören son sınıf öğrencisi Jennifer, kendisi için çok önemli cerrahi rotasyon görüşmesinin hemen öncesinde beklerken babaannesinin ölüm haberini tv'den öğrenir. Öğrendiği kadarıyla babaannesi kendisine bile haber vermeden maddi imkansızlıklardan dolayı Hindistan'a ameliyat olmaya gitmiştir ve orada ameliyat sonrası ölmüştür.
Hastaneden önce tv'den bu haberi öğrenmesi şüphe çekici bir durumdur ve hastaneden kendisine bilgi vermek için telefon açıldığında hastanede ve Hindistandaki diğer hastanelerde Hindu'ların ve  Müslüman'ların dini düşünceleri yüzünden ölen yakınlarını hastanede bırakmadıkları için hemen tahnit edildiği ya da yakıldığı bu yüzden de morg bulunmadığını, bu sebeplerden dolayı babaannesinin tahnit edilmesi ya da yakılması konusunda hemen bir karar vermesi istenir.
Jennifer bu kararı Yeni Delhi'ye geldiğinde vereceğini söyler;ama işler göründüğü gibi çıkmaz, işin aslı basit bir komplikasyondan çok daha fazlasıdır, Sağlık turizmi yüzünden baltalanan Amerika sağlık sektörü işin içindedir..

En başta kitap beni başka bir ülkenin kültürüne götürdü, Hindistan hakkında bir şeyler araştırmaya teşvik etti ve Zeynep'in yerinde Hindisantan'la ilgili bir sürü fotoğrafa hayranlıkla bakmıştım.. Açıkçası Hindistan'a kadar görmek istediğim çok daha başka yerler var , oradan uzakta durmamı sağlayan en önemli etken aşırı derece pis olmaları ve kapabileceğimiz bir sürü egzotik hastalık:) Bu kadar house seyretmek,biyoloji eğitimi ve tıbbi laboratuvar eğitimi sonunda olduğu olacağı buydu:)


Kitap hakkında yorumlarıma gelince, kitabın adı bile yanlış tercüme edilmişti (foreign body) ve bir sürü tercüme hatası vardı,neden bilmiyorum;ama eskiden bu kadar tercüme yanlışı olmazdı kitaplarda.
Tercüme yapmak için sadece gramer bilmek yetmiyor maalesef, tercüme ettiğiniz yere özgün kullanılan deyimleri,deyişleri,mecazları ve daha bir sürü şeyi biliyor olmanız gerekiyor..
Bunun dışında yazar ve tarzına gelirsem, bana göre çok polyanna düşünülmüş bir akış var, hep işi çözebilecek bir tanıdık var,adli tıp müfettişleri var , sevgili mi arkadaş mı karar veremedikleri başka bir doktor var ve hepsi de ABD'den bir telefonla ertesi gün dünyanın bir ucuna gelmeyi kendileri teklif ediyorlar!
Bir sürü bürokrasinin arasında işleri hep rast gidiyor, komik şeyler yapıyorlar,  o kadar komik ki hiç bir doktorun -ki oldukça iyi kariyerli doktorlar- işini ve kariyerini tehlikeye atmayacağı türden şeyler..
Aksiyon kısımları çok başarısız, 50 tane hintli ismi 50 değişik versiyonla kullandığından ve birbirlerine yakın isimler tercih ettiğinden bir sürü "bu kimdi,bu  kimdi" diye dönüp bakmak zorunda kaldım.. Örneğin Ramesh ve Rameesh gibi.. öff!

Bunların dışında örgüsü oldukça iyi, sürükleyici bir şekilde okuyorsunuz;ama bir taraftan da sonu beni açıkçası tatmin etmedi. Öyle biteceğini biliyorsunuz zaten, çok sönük bir şekilde sonlandırdı kitabı ve 450 sayfa uzattıktan sonra dan diye bitti.. Eeeee? dedim.. Bu kadar uzatmaya,aksiyon yaratmaya gerek yoktu.. Bir şekilde böyle olacağını biliyorduk;ama başka şekilde olmalıydı..

Bundan sonra Robin Cook kitabı okur muyum? Bilmiyorum,olabilir, akıcı bir kitaptı, yine ilgimi çeken bir romanını okuyabilirim..


İyi okumalar...

J.

Resim kaynak: zeynepinyeri.com

11 Haziran 2010 Cuma

Hayalyıkıcı,kağıtyiyici:"Gümüş Böceği"

İnsan içinde yaşayacağı evi için hayaller kurar ya , ben de şu aşağıda gördüğünüz, studinommo'da görüp beğendiğim duvar kağıtlarının hayalini kuruyordum evim için,hem de çok uzun zamandır..

Hayallerim maalesef hayal olarak kalmaya devam edecek.. 
Daha önce bahsetmiştim;ama yaz ayları geldiğinden daha bir beter çoğaldılar,
Kitaplığınız açıksa ve duvar kağıdınız varsa yassı,iğrenç bir böcek türü 
-ki kendisi örümcek sınıfına dahildir kanımca-
fıldır fıldır gezinir durur.. 
Bir kitap açıyorsunuz,cart diye çıkıyor..
odam kağıt kaplı,aralardan fıldır fıldır dolaşıyor..
Kafaya taktım,sonunda ne olduğunu buldum.. 
Gümüş böceğiymiş efendim!



İnsana bir zararı yokmuş da,
bıt bıt da,got got.. 
İnsana daha ne zararı olacak,
huzur içinde bir kitabı açamıyor,
hayallerimin kağıdını duvara kaplatamıyorum,
daha ne!
Efendim,
ilaçlama hususu nolcak bilmiyorum;
ama benden tavsiye,
camlı kapalı kitaplık kullanınız,
duvar kağıdıyla duvarlarınızı kaplamayınız.. 
Ha bu yukarıda gördüğünüz yaratıkların 1 tanesi 110 tane yumurtluyormuş .. 
hem de 1 defada
o 110 tanesi kaç yavru verir siz hesaplarsınız artık.. 
Böceksiz ve örümceksiz günler,
güzel dekorasyonlar.. 
J.

6 Haziran 2010 Pazar

Güzel bir pazar..


Eskiden şöyle pazarlar vardı hayatımda, miskin miskin uyandığım,şöyle bir dönüp durduktan sonra başucumdaki kitaba göz gezdirdiğim,ardından ettiğim kahvaltıdan sonra, bin kere seyretsem yine seyredebileceğim çocuk ya da aile filmlerini seyrederdim.. "evde tek başına" serisi gibi,"beethoven" serisi gibi..
En son ne zaman bunların olduğunu hatırlamadığım gibi, Eylül'den beri haftasonları dahil okuldayım, aylardır ilk defa 9:00 da uyandım bugün, saate baktığımda buna ben bile inanamadım!
Sonra dedim ki .. Son 3.. bu hafta sonu son.. Haftasonu bir daha ders çalışmak yok..
Okul bitiyor..
Dün kitapçıda gezinirken tekrar normal insanlar gibi nefes alabildiğimi hissettim..
"Bunu alsam ne zaman okuyacağım ki?" düşüncesi olmadan,kafamda lüzumsuz binbir bilgiyi ezberleme zorunluluğumun kalktığını tüm damarlarımda hissederek..
Herkesin gece geç saatlere kadar eğlendiği haftasonlarına hüzünlü gözlerle bakmak ya da izlemek istediği geç saatte bir programı oflayıp puflayıp kapatmak zorunda olduğum , içimde hep bir "yetiştirme,sorumluluk" duygusu olan zamanlar geride kalıyor artık..

Huysuzluklarımı çeken herkese biiinbir teşekkür....

Ve kitap raflarından iki güzel haber roman severlere benden bu yazının sonunda hediye.
Jean Cristophe Grange... Ölü Ruhlar Ormanı
ve
Ahmet Ümit.... İstanbul Hatırası.. Taze çıkmış romanlar raflarda yerlerini almış,bekleyenlere müjde!!:)

Fotoğraf kaynak



J.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Anlamsız..

Tam bir şeyler yazayım diyorum, anlamlı kıldığım her şey bu hızlı gündemde anlamsızlaşıyor,tuşlara dokunmaktan vazgeçiyorum...
Şöyle bir yeni yazılara bakayım dedim, Zeynep yine tüm demek istediklerimi demiş;ama bu sefer objektifinden değil,klavyesinden çıkmış anlamsızlığın içindeki anlam yüklü kelamlar..
Lütfen tıklayın...

J.
Related Posts with Thumbnails