28 Mart 2010 Pazar

"Restaurant temalı filmler"

Bu aralar çok bir şey yazamayacağım,sınav dönemindeyim; ama bunu ne zamandır yazmak istiyordum,ders çalışma aramda bloglara bakarken hbba'da daha önce seyttiğim "alma" adlı bol ödüllü kısa filmi görünce aklıma düştü yeniden..

Daha önce seyrettiğim, çok zevk aldığım,bir kaç defa daha seyredebileceğim iki tane "restaurant" temalı filmi size tanıtmak istiyorum ki hiç biri yeni değil..

İlki RATATOUILLE..
Ratatouille de, yemek yapmak kendisi için bir tutku olan sevimli bir farenin evinden ve klanından çok uzağa düşmesini ve bu süre içinde yemek yapmayı bilmeyen bir çocuğun bir mektupla Fransa'nın en ünlü mutfağında işe başlayış öyküsünü -ki bu mutfak itibarını baş aşçısının vefatından sonra gün geçtikçe itibar  kaybetmektedir ve çocuk mutfaktan hiç anlamamaktadır- , tam da işler karışırken bu farenin ve bu çocuğun tanışması , farenin çocuğu kullanarak güzel yemekler yapmasını seyrediyoruz..
Bir fareyi seveceğiniz aklınıza gelir miydi diye soruyorum,burda bu fareye bayılıyorsunuz:)

                      
     Bu sahne çok hoşuma gitmişti, Fransa'da yaşayan;
fakat fransayı hiç böyle görememiş faremiz, bu manzara karşısında büyülenmişti..
Aynısını yaşayan ,il olarak "İstanbul" da yaşayıp, 
hiç görememiş kaç kişi var acaba.. 


küçümen yemek yapmayı öğretirken tartışıyorlar.. 


                                         Arka planda hain,yeni "baş aşçı"...


İkinci filmimiz "NO RESERVATIONS",


Filmde , yalnız yaşayan, disiplinli, ukala , programcı baş aşçı Catherine Zeta Jones, kız kardeşinin ani ölümüyle
yeğenine annelik etmek zorunda kalır.

Bu süre içinde yeğeniyle  anlaşacak yol bulmak,hayatını "mükemmeliyet" çizgisinden şaşmadan sürdürmek oldukça zordur, bir tarafa yetişse bir tarafa yetişememeye başlar..
Yardımcı olması için yakışıklı,esprili,rahat tavırlarıyla dikkat çeken,bir onun kadar lezzetli yemekler yapan Aaron Eckhart alındığında, işler çığrından çıkmaya başlar..


Üstüne üstlük yaptığı enfes yemekleri yeğenine bir türlü yedirememektedir..


Hiç bir şey istediği gibi gitmemektedir..
Hayat bir anda onun kurulu saat gibi çalıştığı düzeninden çıkıp,başka yönlere doğru akmaya başlamıştır..




İki filmi de severek seyrettim..
Hani var ya şu can sıkıntısı, yağmurlu pazar günleri, yorgan altında keyif günleri , nescafe elde dizde battaniye zamanları..
İşte o "anlar" için ikisi de biçilmiş kaftan..

Ben uzun süre bu biçilmiş ya da biçilmemiş kaftanları seyredemeyeceğim:)
Size iyi seyirler efendim..

J.

21 Mart 2010 Pazar

bilenler bilmeyenlere öğretebilir mi?

*hakikaten, 118 18 nedir, 118 80 nedir biri bana anlatabilir mi?
 hayır beynimize kazımaya çalışıyorsunuz;ama aralarında ne fark olduğunu da söylerseniz rahat edebiliriz..

*Belgesellerde neden dublajın arkasından orijinal sesi de duyuyoruz?
  Bunu da biri anlatabilir mi bana?



*Bunu gerçekten merak ediyorum, eylül ayında minicik bir yağmur damlasını görünce hemen çizmelerine sarılanlar, mart ayında şıpıdık terliklerinizle dışarı atıyorsunuz ya kendinizi.. Bana bir açıklar mısınız, benim ayaklarımda mı problem var yoksa?
 Sırf ayaklarımda problem olamaz, mart ayının sabah soğuğunda incecik hırkayla tramvay bekleyen kızlar..
 Olayınızı bana da anlatın, kendimi kansız sanıp doktorlara gidiyorum..

*Toplu taşıma araçlarına binerken "en önce" binme gayretiniz keşke elinizde tuttuğunuz her işte olsa yahu,
ne oluyor önce binince? Hadi otobüste oturacaksın da, vapur?

*Toplu taşımayla kafayı bozmuş olabilirim,doğaldır günde 6 tane kullanıyorum en az..
 Şu kapının önünde ne var bana bir söylesenize? Tramvay,otobüs,vapur.. Kapının önünde ne birikiyorsunuz bana bir anlatın, ben de durayım orada..

Evet,bu soruların yanıtlarını bilenlerden cevap bekliyorum..

Bekliyorum dedim.. :)

J.

18 Mart 2010 Perşembe

İstisnasız her gün..

Akşam saatleri... (haftanın 7 günü okula gidiyorum,bilemeyen yok... )

Abim: "Yarın okul var m?" 
Ben: Her gün bu soruyo soracak mısın? 

5dk sonra.. 
Annem:"Yarın okul var mı?"
Ben: Babam da sorsun,basın açıklaması yapicim.. 

5-10 dk içinde.. 

Babam: Yarın okul var mı?

Ben : .....:S.... 


Her gün tam gün okuldayım... 

Sabah saatleri,yine hepsi teker teker :"Kaçta bitiyor? Erken mi geleceksin? Bugün gitmesen olmaz mı? 

Bu sırada hem cevap vereyim, hem telefonum unutmim,minibüse bozuk para çıkarayım,ayakkabılarımı sileyim,pasomu unutmim,çabuk çıkacak yerlerime koyim, onu oraya koymim çalmasınlar derdinde ki ben bir şeylerimi unutuyorum her defasında.. 

Eve döndüğümde.. 

Annem: "Yemek yedin mi" 
Ben : Evet,şimdi yemicem, 
Annem : Niye? 

burdaki niye sorusu işte insana hayatı sorgulatıyor.. 

Ardından babam "neden yemek yemiyorsun?""" 
Ben : oohhşşşssss

heee bi de öyle giyinip çıkmak yok bizim evde... 

"o kazak ince, o incecik şeyle mi çıkıyorsun,ateşlen gel o zaman soriciğim, o ayakkabılarının tabanı ince, o montu giyme şunu  giy"... 

Oyyyyyyyyyy......


İstisnasız,her gün... 


J.

17 Mart 2010 Çarşamba

Öğrencilik..

Korkma korkma,gene kükremeyeceğim bu öğrencilik yetti diye,canım sıkkın öyle takılıyorum 2-3 saattir salak gibi zaman öldürüyorum,açıp iki ders çalışsam bari dersim azalmış olurdu,dur bakim duyurulara sınav programı belli olmuş mu diye baktım okulun internet sitesine , duyurular kısmında mayısta yapılacak bahar şenlikleriyle ilgili yazı vardı..
Sen okul bitiyor diye sevinen,göbek atan bünyeyi bir hüzün sardı mı..
Sanki okulla birlikte gençlik dönemi bitiyor gibi bir duygu kapladı mı içimi..
Zaten sıkkın canım,birden okulun bittiğini "tamamen bittiğini" idrak ettim sanırım..

Gittiğim bir sürü üniversite şenlikleri geldi aklıma.. 
Ahhh ah.. 
Yok yok,bitmez,gene gideriz..
Di mi?

J.

14 Mart 2010 Pazar

ordan,burdan,şurdan...

Maria'nın çiizkeeki,marinın çiiiizkekii dediniz durdunuz, çok şükür yiyebildim;ama tarif ettiğiniz üzere teeee Beykoz'a gitmek zorunda kalmadım, Kuzguncuk ışıklarda, Dilim pastanesi neon ışıklarla kocaman "Maria's Cheesecake" yazmış,"bu maria o maria olsa gerek " diye düşündüm,evet efendim,bu maria o maria'ymış!:)
Eveet yedim,eevveet çok güzel;ama yediğim en güzel cheesecake sevgilimin annesine aittir, bunu söylemeden geçemem;ama bu da ondan sonra yediğim en güzel cheesecake'ti!" Cheesecake dediğin böyle olur!mmmmhhhh" dedirtti,

Fotoğraf çekmek için acele etmem gerekirdi:) 
Bütün bir haldeyken yetişemedim,kusura bakmayın efendim.. 
Yiyiiniz!:) 
Yemek için teeee Beykozlara kadar zahmet etmeyiniz:)

Bir başka güzel tavsiye olan J'adore isimli butik Fransız Pastanesine gittik sevdiceğimle,oturup o dillerden düşmeyen "oh la la! beatrice" isimle anlatmalara sığmaz çikolatalı muhteşem şeyden yiyecektik..
Yer yoktu, yer olmayıp,herkes bu kadar övünce,ağzımızın suları akarak,yediklerine bakarak,merak içinde oradan ayrıldık.. Alacağın olsun J'adore.. 

Efendim bu blogu çok seviyorum,fotoğraflara bakarken başka diyarlara gidiyorum,sanki orası apayrı bir dünya,Zeynep'in gözünden gezdikleri tozdukları,bazen aynı yerden geçsek de,onun gördüklerini göremediklerim.. 

En çok gitmek istediğim yerlerden birine gitmiş,kübaya;ama türbülans filan demiş ,tırsmadım değil.. 
Güzel şeyler armut piş ağzıma düş olmuyor,ille bi zahmeti olacak.. 
Heyecansız olsa,zahmeti olmasa belki hayallere giremezdi değil mi? 
İzinsiz aldım;ama kızacağını sanmıyorum daha fazlası için lütfen gidin web sitesine bakın.. 




Cadı  tavsye etmişti "yağmurda yarış sanatı" nı .. Şu anda elimde,su gibi akıp gidiyor.. 
En kısa zamanda  bitirip,burda paylaşmak istiyorum;ama daha şimdiden vurdu beni.. 
"Bir saniye önce yaptığın şeyleri bile hatırlamamalısın,iyi ya da kötü;çünkü anılar zamanı geri sarar ve geçmişi hatırlamak geleceğe bakmayı önler.."


J.

11 Mart 2010 Perşembe

Sanal hayatlar..

Ben de herkes kadar facebook kullanıyorum,herkesten biraz az friendfeed kullanıcısıyım,friendfeed'in daha çok okuyucusuyum aslına bakarsanız,enteresan şeyler öğreniyorum,okuyorum orada..

Bu facebook olayı ilk "ilkokul" arkadaşlarımızı bulma bahanesiyle çıktı ya, bir akım herkes herkesi buldu,ya sonra?  Bulduk da ne oldu:) Çok farklı olmasını hayal ettiğim kişiler ev teyzesi olmuş, hiç bulmasam hayallerimde kalsaydı dedim..
Sonra bir de şu var,aynı sınıfta olup sabah " günaydın"demeyen,sizi fb'dan ekleyen, siz de kabul ederseniz eğer bıdı bıdı dedikodunuzu yapan bir "dedikoducu" kalabalık var..

Dün "House" un 6.sezon 14.bölümünü seyrdiyordum, bir blog yazarı kadın,artık hayatını "blog" merkezli hale getirmişti, ne yapsa bloggerlara soruyor,ölüm döşeğinde elinde laptop hayati kararlarını blog takipçileriyle paylaşıyordu,özel hayat diye bir şey kalmamıştı zaten.. böyle delirmiş bir blog yazarını okumuyorum,genel olarak okuduğum kişiler benim gibi kendi hayatlarından örnekler veren,düşüncelerini paylaşan kişiler.
Sanal alemden arkadaşlık kurulur mu derseniz, eskiden, yumurta topuklu,elinde tesbihli kişilerleinternet  buluşmadan önce daha kolaydı derim,hatta böyle edinilmiş arkadaşlıktan öte dostluklarım var..
Ama şimdi? Yüzyüze görüştüğümüz insanlar bile kendilerini olduğu gibi göstermiyorlar ki, çok fazla asosyal insan varken ülkemizde,yalan dolanla sizi kendine bağlamak isteyen o kadar fazla ki;ama aralarından özellikle bloglardan ayırt edebiliyoruz iyilerinden,olmuşlarından:)

Burda kimliğimi açıklamama sebebim benim çok mühim olma çabam değil,aksine kim olduğum önemsiz "yazdıklarım" önemli diye altını çizme çabam..
Böyle yazan yazarları daha çok seviyorum..
bu benim kişisel görüşüm tabi..
Bu da öylesine bir sanal dünya yazısı
ve tam da şu anda bitti!:)

J.


10 Mart 2010 Çarşamba

Oh!NO!

Oh!YES! 'i okuyorum penguen'de düzenli,Kaan Sezyum'un köşesi.
Her boku bilen adam'ın sayfasında Kaan Sezyum'un eşi vefat etmiş diyordu,ekşi'ye filan baktım, radikalde yazdığı dışında pek bir şey göremedim,o sezyum bu sezyum değil herhalde isim benzerliği dedim..
Değilmiş,az önce penguen'le annem girdi odama,Kaan Sezyum'un eşi ölmüş dedi..

Ama benim aklımdaki Kaan Sezyum'a bir kılıf uydurmuştum,daha fazla araştırmamış,gazetede yazdığına göre,yaşlı bir sezyum hayal kurmuş,eşi de yaşlıdır artık demiştim..Sanki yaşlı olunca iç acımaz gibi..

Böyle durumların ardından söylenecek pek bir şey bulamazken,
kendisi şöyle demiş bu hafta penguende..

"*Geçen hafta fena geçti,ama durmak yok,yola devam.Her şey çok güzel olacak.
*Kötü zamanlarda yalnız kalmak değil de, arkadaş arasında kalmak çok daha iyi oluyor.
*En zor kısım yalnız kalmak.Sabah uyandığınızda ve akşam yatmadan önce çok zor geçen zamanlar.
*Manitayla son bir yıldır çok mutluyduk,çoğu insanın olamayacağı kadar çok mutluyduk,hatta şöyle diyip seviniyorum kendi kendime: Zirvede bıraktı.
*İçkisi-alkolü boldu,eğlenmeyi çok severdi.O yüzden herkesi eğlenmeye ve hayatını mutlu geçirmeye çağırıyorum.Ota boka sıkılarak geçmez bu hayat.

*Sevişerek de evlenmiştik,nikah memuruna ayıp olmuştu.."


Söylenecek sözler tükenir ya,işte o zamanlardan biri bu!
Başın saolsun..

J.

9 Mart 2010 Salı

JuVeFoBia

Aslında çok fobisi filan olan bir insan değilim;ama panik atak durumundan sonra daha bir kendimi dinler oldum sanırım..
Herkesin eline koz vermemek ve insanları da rahatsız etmemek için çok rahatsız olsam da bir şeyden belli etmemeye çalışım,bu bazen alıp başını gidiyor, öyle ki o içki içip kustuğum akşam kusana kadar kimse ben de bir gariplik olduğunu anlamamış,kustuğumda çok şaşırmışlardı..

Ama her zaman öyle olmuyor işte:D
Şöyle bir fobim oluştu,eskiden yoktu,depremden sonraya bağlıyorum bunu, gemi,vapur sallandığı zaman şu kedi gibi oluyorum aynı,gerçekten hiç abartı yok!
Eskiden fırtınalı havada istanbul-avşa denizotobüsünü herkes tuvalette geçirirken ben hiç tınmadan gidip gelirdim..
Alt beyin değişik bir şey işte,depremden beri biraz sarsıldığında tırsak bir kedi oluyorum..

Zayıf tarafınızı belli ederseniz ne mi olur peki?
Sabah evden çıkarken abiniz size şöyle der ve bütün ev halkı güleeeeer güleeeeer:
"Karşıdan karşıya dikkatli geç, vapura binince de can yeleğini giymeyi unutma!"


Başa gelen çekilir...

Tırsak J.

"Bitse de gitsek.."

"çok yorgunum yaa" demekten bıktım,devamlı şikayet ederken buluyorum kendimi,geçecek biraz daha sabret diyorum;ama o kadar mutsuz gidiyorum ki her yere hiç bir isteğim yok..

Şöyle bir şey düşünün,
zaten bildiğiniz konuları,hatta o konuda eğitim verebileceğiniz belki de verdiğiniz konuları
"bir de benden alsın" mantığıyla saymayıp,
yeniden a.b.c'sinden görmek... 
Ve tüm bunları yaparken boş boş konuşan bir sürü insana katlanmak... 
Lüzumlu konuşan bir kaç arkadaşınızın cümlesini cımbızla ayıklayıp 
her şeye rağmen gülümseyecek bir şey bulabilmek!
Bazen yorgunluğumun psikolojik olduğunu düşünüyorum;
çünkü kan testlerimde çok da bir şey çıkmadı. 
Bazen o kadar sıkılıyorum ki 
orayı terk edip gitmek istiyorum;
ama elimden bir şey gelmiyor.
Bugün laboratuvardan içeri girmek için kapıda beklerken
hatta "hadi artık açın şu kapıyı!" diye huysuzlanırken
bir arkadaşım tamamen psikolojimi özetledi:
"içeri 10 dakika erken girmek 
seni bu okuldan erken mezun etmeyecek"
      Tamamen sahip olduğum mantık bu,
"bitse de gitsek".. 
Keşke bir uyusam ve uyansam.. 
kabus benden çok uzaklarda kalsa.. 

J.

şikayetçi yazı için özür.. Bu da kendimi rahatlatmam için yazılmış bir yazı.. İdare edin.. 

7 Mart 2010 Pazar

Zıpla!

"Saat 17.00'da konser mi olur" dedik sevgilimle birbirimize, burada sadece sormakla yetinmeyip,düştüğümüz şüpheden bir sonuç çıkarmamız gerekiyordu..
Konsere gelecek olan kişilerin yaş aralığı!

Dur baştan anlatayım.
Uzun zamandır MaNga konserine gitmek istiyordum, benim için çok önemli çok yakın arkadaşımın arkadaşlarıdır bu grup ve de şimdi görüş(e)meseler de sevgilimin arkadaşıdır 1-2'si.
Tee grupları kurulduğundan beri heyecanlarını arkadaşımın anlattığıyla biliyorum,onlar başardıkça kendim başarmış gibi sevindim,2.albümleri çok geç gelince acaba tarihin tozlu sayfalarına mı gömüldüler diye üzüldüm..
Sonra bomba gibi geldiler,Tuluyhan uğurlu'dan, cartel'den alper ağa'ya geniş yelpazede müzikalitesi yüksek bir albümle döndüler..
Albümle birlikte aldığım dvd'yi seyrederken onların sıfırdan MaNga'ya dönüşmelerini seyrettim..
Bir türlü kısmet olamadı,en sonunda bugün gidelim bari Bostancı'ya gelmişler madem dedik...

Gittik Bostancı'ya kapıda biraz kuyruk vardı,içeri girdik..
Hiç bu kadar yaşlandığımı hissetmemiştim ..
15-16 yaş grubu kalabalığı vardı,böyle hormonlar tepede içeride, enerjiden anlıyorsunuz.
Bir bizden büyük 8-10 yaşlarındaki çok şeker bir oğlana sahip baba vardı önümüzde,ondan sonra biz vardık..
Ufak çocuk sahiplerine söyliyeyim, iyi dinleyin 6-7 sene içinde bu grupları dinlemek zorunda kalacaksınız, içeride olacaksınız ister istemez,bari zevk alın:)

Baştan söylemeliyim,MaNga'dan beklediğim performansı göremedim,artık profesyonel oldukları için beklentilerim de yüksek,hele ki son albümlerinden sonra ayrı bir ciddiyet olmasını bekliyordum;ama anlamadığım bir hava hakimdi, konsere çocukların sesini değil Ferman'ın sesini dinlemeye gidiyorum, 4.şarkıdan sonra sesi bitiyor ve şarkıların yarısından fazlasını seyircilere söyletiyor.
"İstanbul kanatlarımın altında" filminin piyano solosunu hatırlarsınız hepiniz,yeni albümleri Şehr-i Hüzün'de kullanıyorlar, bunu çalmaya çalışıyor Yağmur ve hata yaptığında bırırıtıtııt diye tüm tuşlara basıyor ve ağır davul sesi altında çaldığı gitarı da bastırıyor..
Ferman'ın sesinin çıktığını bildiğim ve çok beğendiğim şarkı kısımlarını bekliyorum,Ferman oraları es geçiyor, ritm kaçırıyor davulcu ki ben müzikle herhangi bir ilgim olmadığı halde bunları iyi bir dinleyici olduğum için yakalıyorum...
Bunları yazıyorum, sevmediğimden değil,sevdiklerimden daha iyisini beklediğim için..

İyi kısımları,eğlenceli kısımları yok muydu,elbet vardı! Tüm konser boyunca elinde kamera arkadaşlarını ve seyircileri filme çeken Efe, tüm konser boyunca bir beklediğim "evdeki ses" cover'ında Ferman'ın bir türlü sahip olamadığı seyiriciyi ele geçirdi ve acayip coşturdu.. Yetmedi "stage dive" diye tabir edilen seyircilerin üstüne kendini atma olayını gerçekleştirdi "ben sizin için ölürüm " diyip, iyi cesaretti, o yaşta çocuklar beni nası taşısın diye düşünmedi:) Dediği  gibi "sizin gibi delilere her gün bayram!"

Deli gibi Zıplarken buldum sonunda kendimi ve tabii ki MaNga'dan bahsetmişken gündem maddesi eurovizyondan bahsetmemek olmaz, şarkıyı beğendiniz mi derseniz, bence olmamış derim, 2.albümlerinden herhangi bir şarkı birinciliği her şekilde alırdı.

Öyle ya da böyle, sözlerindeki mana,müziklerindeki derinlik ve daha iyi olma çabası benim için bu ülkede indirmeden parasını verip alacağım nadir albüm sahibi sanatçı ve santçı gruplarından kendilerini asla indirmeyecektir. Sadece canlı performanslarını daha çok ciddiye almalarını ve çalışmaları gerektiğini düşünüyorum,2 sene üstüste MTV ödülünü almak iyi bir yol almak demek,eğer kendilerini yurt dışında da göstermek istiyorlarsa çok daha fazla özen gerektirir bu, dvd ' de anlattığınız gibi "ister 2 kişiye çalın ister 2000 aynı özeni gösterebilmek ve bu ruhu taşımak önemli"


Şimdi ki çocuklar ellerine kitap almıyorlar ki Hayyam'ı bilsinler, şarkı sözlerinde misafir ederek de olsa gençleri Hayyam'ın güzel sözleriyle buluşturdukları için bile severim MaNga'yı...

Fotoğraf makinası götürmedim,iyi ki götürmemişim ,çantamdan spreyimi bile aldılar,çöpe attılar, şu bostancının çok affedersiniz hıyar çalışanları bir türlü öğrenemediler kime nasıl davranacaklarını, "üstünü aç,çantanı aç!" diye konuşarak konser seyretmeye gelmiş insanları hapisanede sıraya sokar gibi davranma ne oluyor bilmiyorum, bir de çok lüks bir yermiş gibi dentur gibi bir büfe işletmesinde su 2 lira!
Bravo...

Neyse..
Sizi güzel MaNga şarkısıyla başbaşa bırakıyorum,sevgiler..



J.

5 Mart 2010 Cuma

"New York,I Love You"



Okulda boş zamanlarımız oluyor 2 ders arasında ve bu zamanları film seyrederek geçirmeye çalışıyoruz.. 
Bu filmi seyretmek için uzun süre bekledim,iyi olduğunu düşündüm,arkadaşlarımla beraber seyredeyim diye bu boş aralardan birini değerlendirmek için götürdüm.. 
Filmin sonuna dek dayanabilen 3 kişi kaldık.. 

Film bir çok yönetmenin kısa filmlerinden oluşuyor,bu yönetmenler arasında Fatih Akın'da var. 
Fatih Akın'ın bölümüne başarılı bulduğum bir Türk oyuncu "Uğur Yücel" de eşlik ediyor. 

Ayrı ayrı düşündüğümüzde bir kaç diyalog ve sahne çok güzeldi. 
Bir şekilde birleşmesini bekledik,bir şekilde daha manalı olmasını.. 
Öyle bir film ki,altını çizdiğimiz bir kaç cümle dışında, film bittiğinde herkes birbirine baktı.. 

Yönetmenler,oyuncular süper;ama sonuç hayal kırıklığı oldu benim için.. 
Bahsettiğim yönetmen ve oyuncuların tam listesi için göz atmak isterseniz tık!

New York'tan güzel manzaralar gördük hiç değilse:) Siz seyredecekseniz hevesinizi kırmak istemem,yine de bu oyuncular ve bu yönetmenler ne meydana getirdi diye bakmak isterseniz benim sözlerime kulak asmayın ve bakın, Uğur Yücel'i kısacık da olsa yabancı bir filmde gördüğünüzde milli takım kazanmış ruh haline bürünüp göğsünüz kabarıyor.. 



New York'u sevdiren bir çok film,kitap ve dizi var;ama bu onlardan biri olamadı benim için..

Yine de "iyi seyirler" dileklerimle bitiriyorum yazımı...

Sevgiler,
J.

4 Mart 2010 Perşembe

"My sister's keeper"


Bu film çok uzun zamandır elimde,konusunu öğrendiğimden beri hem çok seyretmek istiyorum hem de yaşadıklarım yüzünden seyretmemek istiyorum.. 
Bir yanım çok merak ediyor,üzücü şeyleri tekrar hatırlamamak isteyen tarafım da bu filmden uzak tutuyordu beni.. 
Dün akşam saat 9 gibi uykum geldi,bu saatte uyunmaz diyerek bir şeyler seyredeyim bari dedim,hard diskimde gözüme bu film takıldı. 
"Seyredeyim istemezsem,seyretmem kapar yatarım" dedim.. 

Daha ilk cümlelerinde vurdu beni,dünyaya gelen çocukları kategorilendirdi ve "en çok çocuk isteyenlerin bir türlü çocuk sahibi olamadığını , damdan düşer gibi çocuk sahibi olanların çoğunlukta olduğunu,bir taraftan da çok başka nedenlerle dünyaya gelen bebekler olduğunu söyledi,kendi gibi özenle yapılmış,kanser hastası kardeşini kurtarmak isteyen ebeveynlerinin "donör" kardeş dünyaya getirmesi gibi..." 


Anna böyle anlatmaya başlıyor kendini,herkesin neler hissettiği ile ilgili bütün parçaları görüyoruz filmde,
Anna vücudunun tüm tıbbi hakkının sahibi olmak için ailesine dava açıyor. 
İlk tepkiniz "aa ben olsam veririm,her ne olursa olsun,o benim kardeşim!" diye düşünüyorsunuz, sonra yaşadıklarını görüyorsunuz, sırf bu nedenle dünyaya getirildiğini görüyorsunuz,minicik bir bebekken beline koca iğneler saplanıp kemik iliği aspirasyonu  için çocuğun çektiklerini görüyorsunuz,içiniz parçalanıyor. 
Tüm ilginin doğal olarak hasta kardeş üzerinde olmasından dolayı , diğer kardeşlerin bir kenara atılmış hayatlarını görüyorsunuz.. 

Kate'in daha 4 yaşında kanserle tanışmasını,kemoterapi odasında "aşkla" tanışmasını seyrediyorsunuz.. 


Filmin sonu beklenmedik bir şekilde sonlanıyor. 
Filmin en güzel kısmı her şeyi yani hayatı "film" işte diyebileceğiniz hiç bir abartı olmadan yansıtması bana göre.. 

O kadar sade bir anlatımı var ki , bu beni daha çok etkiledi sanıyorum. 
Umarım hiç bir zaman o kemoterapi odalarının köşesinden bile geçmezsiniz, 
oranın havasını solumazsınız, 
hiç bir sevdiğiniz hatta sevmediğiniz böyle hastalıkların kıyısından bile geçmez.. 

İyi seyirler.. 

J.


not: duyduğuma göre kitabı filmden çok daha güzelmiş,ben kitabı bile olduğunu yeni öğrendim,belki önce onu okumak istersiniz,haberiniz olsun..

3 Mart 2010 Çarşamba

Sürahi ve Gözünüz Aydın!

* Hepinizin evinde "boş sürahiyi doldurma sorunu" var mı?
bizim evde var,herkes kendi doldurduğunu iddia eder,hep boş bir sürahi boynu bükük durur..
Bir de kandırmacası var en son bırakan kişinin, böyle 1 yudum su bırakıp içinde sürahiye "dolu" süsü vermek!

Küçücük sürahi ve bir bardak su diyerek kandırma okuyucu, 
evde 4 kişiyiz!:D

*Çok pis pot kırdığım ya da ağzımın beynimden önce davrandığı daha fenası ağzıma beynimin yetişemediği zamanlar oluyor.. 
Bir keresinde başıma kötü bir şey gelmediğini söyleyecektim de "kötüme baş bir şey gelmedi,merak edecek bir şey yok" demiştim.. Öyle kalmıştım.. 
Ama şimdi anlatacağım bundan beter .. 
Eskiden beri tanış olduğumuz,ailecek görüştüğümüz bir aile var,ben pek görüşmesem de annemden alıyorum haberlerini,çeşit çeşit laflar özetinde kızcağızın bir ilişkisi olduğunu;ama çocuğun evlenme taraftarı olmadığını biliyordum. Bana göre ters olan bir iki laf da edilmişti hatta , öyle laflar ki "türk dizilerinde" görüp duyacağımız cinsten.. Neyse bugün gördüm,annemle kafede oturuyorlardı ben de yanlarına uğradım.. 
Çocuk evlenme teklif etmiş,haftasonu nişanlanacaklarmış .. JuVe ne der peki? 
"Gözünüz Aydın!"
5 sn aradan sonra,asıl ne demem gerektğini düşündüğüm 5 sn aradan sonra, Allah tamamını erdirsin,hayırlı olsun gibi şeyler geveledim.. 
Çok ayıp oldu ya... 
Neyse.. 
Gözleri aydın:)

Dedikoducu JuVe!

2 Mart 2010 Salı

Eski mo JuVe

Sizi bilmiyorum;ama ben çok üşüyorum..Ne zaman da üşümemi bir kenara atsam,görüntü güzel olsun,soğuğa katlanayım desem hasta olurum,o yüzden kış aylarında görüntü telaşım olmuyor.. Çünkü kat kat giyinmek durumunda kalıyorum...

Öyle kat kat giyinirken de pek şık olamıyorum, şık olmayı kenara bıraktım şu koca ayaklarıma topuksuz,40 numara ayaklarımı 45 numara göstermeyecek bir çizme de bulamadım,çok sinirliyim o konuda..
Ayrıca giyinmek ve soyunmak bitmiyor, giyin giyin bitmiyor,soyun soyun bitmiyor. Resmen kamburum çıkıyor kış aylarında. Bir alışveriş merkezine arabasız gidin de görün, elinizde patlolar,kabanlar kollarım kopuyor.. Neden hiç bir alışveriş merkezinde vestiyer yok ?

Yazın sıcaklar gelince de bayılıyoruz;ama minicik güneş açınca nasıl mutlu oluyoruz değil mi!
Bugün evden çıktığım saatlerde bas bas yağmur yağacak,seller akacak uyarısı yapılıyordu;ama o kadar güzeldi ki hava sabah dayanamadım giydim spor ayakkabılarımı çıktım,ardından ayaklarım ıpılıslak oldu dememi bekliyorsunuz;ama olmadı!:D Tam eve gelirken durdu yağmur,sevindirdi beni...

Güneşi görünce hemen kanıp açan bahar dalları gibi oluyorum..
Bir tek ben özlemedim , hepiniz özlediniz güneşi ,itiraf edin...

Güneş açsa,sahilde bisiklete binsek,modada kahvaltı etsek... ahh ah...
Kendi hayallerimden sıyrılıp,sizi kendi hayallerinizle baş başa bırakıyorum..

J.

resim kaynak

1 Mart 2010 Pazartesi

Dipnot

*Her sabah artık aşağıdaki gibi kalkmaya çalışıyorum,kendimi motive etmek için;ama sonra ikinci resimdeki gibi oluyorum;çünkü insan bir kalkıyor iki kalkıyor;ama şöyle diyor, "nasısa haftasonu yuyacağım sabret!" Ama benim öyle bir hafta sonum yok hazirana kadar maalesef.. Hatta tek bir günüm bile yok..
                                                             Sabah JuVeSi..

                                                         akşam JuVesi...

Vitamin takviyesi filan bir şeyler yapacağız artık, napalım..

*Okul stajım başladı bugün.. Staja çıktığım okul, kendi lisem:) O kadar mutlu oldum ki.. Bir taraftan da tuhaf bir his.. Ders boyunca biraz camdan dışarı baktım,O camlarla 9 sene önce vedalaşmıştık,şimdi büyümüş,değişmiş bir halde döndüm, size öğretmen sıfatıyla bakan ergenlerle buluşmak çok tuhaf bir duygu..

*Şunu belirtmek isterim, geçenlerde Çillinin gençlikle ilgili bir yazısını okumuştum, bu yazının hemen üzerine okulda gözlem yapma fırsatım oldu, övünmek gibi olmasın ülkenin iyi okullarından birinden mezun oldum;okulda değil saçımızı açmak,fön çektirip bile gittiğimizde uyarı alırdık,saç boyatması yüzünden kaç kişinin okuldan döndürüldüğünü biliyorum,değil üzerimizde farklı bir hırka giymek,aynı renkli başka bir kazak giydiğimizde bile problem olurdu..
Bugün baktığımda bulunduğum sınıfta kız öğrencilerin biri hariç çoğu fönlü ve saçları açıktı, evanescence baskılı sweatshirtlü kızlar,minik minik deli hırkalar.. Neler neler vardı.. Çıkınca hocaya "bizim zamanımızda içeri böyle girmemizin imkanı yoktu" dedim, o da "ben anlamıyorum,herkes düzgün geliyor,bozulup çıkıyor,biz mi kötü etkiliyoruz çocukları acaba " dedi.. Şimdi düşünüyorum biraz da ailede sanırım olay, bugün okula giderken nası bir beynime kazınmaysa, ütüleyip hazırladığım eteğimi uygun bulmadım okula giymeye, saçlarımı abartmadım,makyajımı da.. Ama sınıftan içeri ruju gözümü alan kızı görünce, ben o yaşta böyle okula gitmek için çıksam evden "hayırdır,nereye gidiyorsun böyle" derlerdi ki ben 16-17 yaşıma kadar makyaj bile yapmadım..
Neyse böyle bir kaç yazı daha yazmıştım,kapatalım..

İşte böyle,yazılarımın arası uzayabilir,her gün bir maraton içindeyim,alttan ders olmamasına rağmen formasyon dolayısı ile 13 dersim,her dersten ödevlerim,hazırlamam gereken staj dosyam filan var..
Geçen gün Niloyla buluştuk 1-2 saat kaçamak yaptık, ben ona "çok bıktım okuldan nilo yaaa" , o da bana "onu bilmeyen kalmadı zaten! " dedi, ayrıca çok eğlenceli 1-2 saatti:) Birbirimizi çok özlemişiz ondan galiba.. 


Benden bu kadar,
Sevgiler.. 
Örtmen JuVesi.. 
Related Posts with Thumbnails