29 Aralık 2009 Salı

Allah salakları korur-2-

Sevgili blog okuyucuları,çok güzel yazılar yazacağım;ama sınavlar filan,stres doluyum,o yüzden birkaç yazıdır,öyle hava cıva şeyler yazıyorum,biraz idare edin.

Geçenlerde yazmıştım ya" Allah salakları korur" diye..Geveze baykuş çok gülmüş,ben de dün haberleri seyrederken "aa bak bu salaklığı da yapmıştım,dur bloga ek yapim" dedim içimden..

Şile fenerini bilir misiniz?dur yardımcı olayım ben bir resimle..


Daha önce yazımda da  bahsetmiştim,bodruma tatile gitmiştik aynı kız arkadaşımla beraber,doğa yürüyüşü içeren,isteyenin doğa yürüyüşlerine katılmadan etrafta takılabileceği gibi programlanan şile-ağva gezisine katıldık..
Ağva'yı filan gezdik,bir de o zamanlar "bir istanbul masalı" dizisinin dönemiydi,şile-ağva tur patlaması olmuştu..
İlk önce Ağva'da  gelin kayaları mıydı neydi,bir yerlerde yürüyüş yaptık, hiç bir dağcılık eğitimimiz filan yok,hatta üstümüzde kot filan var,"belli bir yeri yürümek zorundaymışız,otobüs orda bekleyecekmiş.." 
İple kendimi bir yere sabitleme durumu filan yok, öyle gidiyoruz, bir ara aşağıya bakmadan gidiyorum,ağaçların köklerine yapıştım tutunacak yer olmadığından öyle bir gidiş..
 Çok şükür, geldik otobüslerin bulunduğu yere..
Otobüsle Şileye gidiyoruz.. Daha önce Şile'ye çok gitmiştim,o yüzden ot ot oturmaktansa yürüyelim bari dedim, şu yukarıda gördüğünüz yerin sahil kısmına iniliyordu bir "yürüyüş yolundan",ben aynı yürüyüş yolundan yukarı çıkarız herhalde diye indim..
Meğer öyle değilmiş yukarı çıkış,aşağıdan yukarı fenere dimdik çıktık.. İşte salaklık,herkes gidiyo koyun gibi, sen ne gidiyosun? aşağıya bakıyorum , burdan aşağı düşsem parça parça olurum,hadi kendim çıktım,karınca gibi dizilmişiz,halat yok birşey yok,önümde çıkan düşse ,kendimi tutmam ne ifade edecek?

Dün sabah haberlerde,itfaiye erlerinin orda kurtarma çalışması yapmak için,dağcı eğitimi aldığını gördüm..
Sonra kendi kendime  "vah salak juvee,ah salak juveeee" dedim,başkası yapsa demediğini bırakmazsın, aferin sana dedim..
öyle dedim..

J.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Bugün

Bugün evden çıkasım yok,
telefonu açasım yok.
Rakımız var ,içesim yok.
Acelem var koşasım yok... (Dörtlük Ferhan Şensoy'un Ferhangi Şeyler oyunundan alıntıdır.)

........
Bu 4lüklere ilaveten,
sınavım var,çalışasım yok.
filmlerim var,izleyesim yok,
spor yapasım var,enerjim yok,
meraktan ölmek var kitap nolcak diye,okuyacak zaman yok,
aslında işime gelen şeylere hem enerjim,hem zamanım,hem yapasım var..
itiraf edesim yok!

22 Aralık 2009 Salı

Allah Salakları korur:)


Geçen gün ders dinliyoruz, bilmem ne bakterisi miydi neydi şimdi aklımda değil, su kanalıyla arasında 50m. bile olsa sızıntı yapabiliyormuş,o yüzden yalıtım çok önemli dedi hoca.Arkadaşım da "Allah korusun ya" dedi..
Şimdi bu çok komedi geliyor bana:D Allah napsın,öğrenmişsin  böyle bir bakteri 50m.'de bile olsa sızıntı yapıyor, önlemini alırsın yalıtım olarak, belirli aralıklarla ölçümlerini düzenli yaparsın böylelikle korunmuş olursun,Allah napsın?Elalemin memleketinde yaptıkları lunaparklarda hızlı trenlerde bir aksaklık olmasın diye bile adamlar her gün tek tek vidaları kontrol ediyorlar,biz bir suyumuza sahip çıkamıyoruz..

Ama konu o değil.. Böyle realist düşünürüm;ama bazen de kendi başıma gelenlerle daha doğrusu sonradan düşünüp başıma gelmeyenlerle bir gücün salakları koruduğuna inanıyorum:)

En yakın arkadaşımla ilk defa ailemizden uzakta bir tatile gitmiştik,sene 2005.. İki kız, bodrum'da çok güzel bir yere gittik;indiğimizde cennete düştük filan dedik, otel küçük küçük bir sürü bodrum evinden oluşuyor ,çok büyük bir arazi içinde.. Biz bir evin alt katında kalıyoruz,üstümüz boş.. Oda olduğu gibi cam kaplı,birisi kırsa,içeri girse,bize kötü şeyler yapsa ancak o da belki sabaha haberleri olur..
Bir gece - zaten kaldığımız 3-4 gece birşeydi- rüzgar çıktı,ardından orman yangını çıkmış onu haberlerde gördük sonra , bir de elektrikler kesildi mi.. Biz otelin alt tarafındayız, üst kısmına gidemiyoruz korkudan,gece nasıl geçecek onu hiç bilmiyoruz.. Bir şekilde odaya geldik, sabaha kadar bekleyecek halimiz yok, yattık uyuduk.. Hiç gidip aklımıza bizi,üst katı dolu olan bir aparta yerleştirin demek aklımıza gelmedi..

Bir başka olay,tamamen kendi susaklığımdır.. İlk üniversitemi edirne'de okumuştum.. Edirneye gittim, hiç tanıdığım kimse yok,yeni yeni tanışıyoruz.. Herkes geziyor,geliyor,"meriç nehrine gittik,çok güzel,sen de git".. iyi .. Nerden bulucam kendi kendime nehri,nasıl bir yer bilmiyorum bir de, -bu yazıyı okuyan ve nehre gitmek isteyen genç kızlarımız,şimdi gitmeyin taşkın olmuş gene ;ama gönül rahatlığıyla kendi başınıza gidebilirsiniz-..
Tabii zaman geçtikçe edirneli arkadaşlar edindim;liseden de çıkmışım ya.. Arkadaş olunuyo hemen,lay lay loy loy... Dedim beni meriç'e götürür müsünüz,edirneye gideceğiz,2 erkek arkadaş geldi.. Ben de gittim.. Ne biliyosun seni nereye götürceklerini be çocuuum? Bak şimdi düşününce kalbim ağrıyo,annem okumaz inşallah yarabim amin.. Neyse ki tanıyabildiğim kadarıyla iyi kalpli insanlarmış ki,meriç'e götürdüler,bir çay içtik geldik..

İşte Allah böyle zamanlarda salakları koruyor, a benim susak çocuğum ne gidiyorsun tek başına meriç'e ,noooldu gördün meriç'i..
Yani benim mevhumuma göre korursa eğer;ancak böyle zamanlarda oluyo;ama aynı pozisyonda 2 kere şans vereceğini sanmıyorum..

J.

19 Aralık 2009 Cumartesi

2009..........2010:)





                                                                1 yıl daha geride kaldı..
Şimdi düşünüyorum bu sene neler yaptım,boşa mı geçti, daha iyi neler olabilirdi..
Blog yazmaya başladım,okulun bitmesine 6 ay kaldı -çok şükür-,ehliyet aldım,hoşça zamanlar geçirdim,
zor zamanlar da oldu.. Bu okul beni mutsuz ediyor oldukça;ama az kaldı sabır..
Bu ailemin çatısı altında geçireceğim son yılbaşı bir yandan..

Ben yeni yılın gelişini çok severim,her yer süslenir ya,bayılırım.Bu kadar sevmeme annem hiç bir özel zamanı sevmez-anneler günü dahil-.. Kapitalizmin bıdıları diye başlar,tamam kapitalizmin bıdıları;ama seviyorum işte süslü ağaçları,ışıkları..
Hiç öyle ağaç süslemesi filan yapmadık evde,kendi evim olunca boyum kadar ağaç süslicem,kapıya da geyik koycam diyorum,naparsan yap diyo:)

işte böyle bir ağaç:)

2010'dan neler beliyorum?
*sağlık... gerçekten her şeyin başı sağlık..
*mutluluk
*diploma
*iş

çok mu kişisel oldu her şey? daha da kişisel bir şey tüm sevdiklerimizin yanımızda olduğu o özel gün:)

başka şeylerde bekliyorum,
artık şehit haberi duymak istemiyorum,
ülkemin kaos ortamı içinde olmasını istemiyorum..

Yeni bir yıl,hep yeni bir sayfadır.. İstesek de istemesek de,sevseniz de yeni yılı sevmeseniz de içinizde bir yer bir şeylere başlamak,bir şeyleri bitirmek için "yeni yıl" ı bekler..

Umarım hepimizin yeni yıl dilekleri olur.

Bol bol gezebileceğimiz,kahkahalar atıp dostlarımızla güzel zamanlar geçireceğimiz,güzel kitaplar okuyup,güzel filmler,oyunlar seyredeceğimiz , 2009 u aratmayacak ,mutlu günlerle dolduracağımız bir yıl olur 2010.

J.
Resim kaynak,bu,bi de bu.





18 Aralık 2009 Cuma

JuVe Olay Yeri: " Benim Adım Orman"



Albümün çıktığını duyduğumda çok heyecanlanmıştım,hemen burda yazmıştım. Çarşamba günü okula giderken altunizade D&R'ye uğrayıp alacaktım;ama okula geç kalacağım için gidememiştim.
Eminönü,Sultanahmet,Beyazıt civarında bir yerden alırım dedim.Biliyor musun blog, o çevrede üniversite olmasını geçtim, turistlerin akınına uğradığı halde bir tane albüm satan yer yok.
Esnafa sorduğumda aval aval suratıma baktılar.
Neyse,akşam oldu,inadım inat,gittim capitol'e aldım albümü,cd player bozuldu,neyseeee dedim eve geldim.. Çıkardım kartoneti,başladım dinlemeye.
Kendimde şu hissiyatlar vardı ilk dinlediğimde, tasvir edin kafanızda, bir öğretmen edası,elimde cetvel,
"dur bakalım 5 senedir bekliyorum ,naptın? "
Baştan sona  dinledim..Bitti.. Bu mu dedim..Bunu mu bekledim..

Sonra elimde kartonet,durdum bir süre.. Resimler çok güzeldi,Şebnem Ferah'ı ilk defa ince topuklu ayakkabılarla gördüm.Büyük bir fark,yukarıda gördüğünüz tarzda kalın platform çizmelerini giyer hep.
Değişim değildi,bir süreçti..

Çok yorgundum,ışıkları kapattım,beni vuran ve eminim en yakın zamanda hepinizin beğeneceği özellikle istiklal caddesinde olanların mecburen ezberleceği "istiklal caddesi kadar" ı dinledim,5-6 defa üstüste dinledim.. Diğer şarkılarını dinledim..

Artık kısa cümleler kuracağını söylemişti,evet ,cümleleri kısa, benzetmeleri daha hafif, müzikalitesi sözlerin bir basamak hatta bir kaç basamak üstüne çıkmıştı..

Bir ressamın kış'la ilgili resmini beğendiğinizde, hep kış resmi çizmesini beklemek gibi bir şey Şebnm Ferah'tan beklediğim,bu sonuca vardım..
Aradan uzun bir süre geçti,hepimiz hayat yolculuğumuza devam ettik,tıpkı onun da yaptığı gibi..
Ben geçen 5 senede yaşadıklarımı düşündüm,5 sene önce başka şeyleri daha başka anlatırken,şu anda başka başka anlatırım,bazısını daha sert,bazısını daha yumuşak.
Bazı konularda daha anlayışlıyım,bazı konularda daha sertim..
Albüm dinlediğimde baştan sona bir hikayenin bütününü dinliyor gibi hissettim, "merhaba" ile bir giriş var ve en son şarkısı "uçurtmalar" da "ben en güzel şarkımı henüz yazmadım" diyerek bir virgül koyuyor.

Can Kırıklarında "Hoşçakal" demişti, belki bu geride bırakmak istediği onu sertleştiren bir çok şeye vedaydı,
şimdi bize "merhaba" diyip yaptığı yolculuğu anlatan bir albüm yaptı..

Aaa bi de neden "benim adım orman" diyorsanız, bu blogumuzun temasına benziyor, anlattıklarında kenar süsü orman temasını görüyoruz.. Olmuş mu derseniz,bazen çok kasılmış gibi hissettim.

İyi ya da bu albümde olduğu gibi kötü yorumların fazlalığından ,kendi yorumumu kendim yapabilmek için koştura koştura gidip ilk gün albüm alma telaşım,özenerek beklediğim,özenildiğine inandığım emeğe saygıdan,bu beklediğim bir film için de ,kitap için de aynı..

Bu sene 4.5 sene beklediğim ve aldığım 2.albümdü Şebnem Ferah'ın albümü,diğeri Manga'nın Şehr-i Hüzün'üydü,Şehr-i hüzün' de kartoneti,resimleri,müzikleri,sözleri dinledim ve kendim başarmış gibi sevindim,
elmayla armutu karşılaştırmıyorum,işin mutfak kısmını bilmiyorum;tek diyeceğim albümü orijinal alanlar için kartonette çok önemlidir;çünkü cd öyle durur o an çalacak bir şeyiniz yoksa etrafta,size albümle ilgili ilk bilgiyi veren kartonettir,google'da tarayıp bulabileceğimden farklı bir tema,profesyonellik beklerdim,nacizane fikrim bu..

Herkes Şebnem Ferah'ın anlattıklarıyla kendi yolculuğuna çıkacak bence,tüm negatifliklere kulağınızı kapayın,önyargılarınızdan da arının,alın,dinleyin.

J.

Resim kaynak

17 Aralık 2009 Perşembe

Enerji meselesi..



Sorumsuz insanlara dayanamıyorum biliyor musun blog,bu sorumsuzluk meselesine dayanamadığım için bir takım olaylar oldu bugün;canımı sıkmaya değmez şeyler;hatta canımı sıkan böyle şeylerin gündemime girmesi öyle diyim..

Az önce Nilo aradı.. Dedim "iyi ki aradın,enerjisi yüksek insanlarla beraber olmak ne iyi geliyor ,içim açıldı..ooohh"..

Enerji konusunun bir başka türlüsü,
eğer büyü filan varsa bu dünyada,biri bana "elektronik aletlerden yüzü gülmesin bu juvenin büyüsü" yapmış..
Bir insanın yeni aldığı cep telefonu,ardından bir sonraki cep telefonu,evine gelen laptop (bu laptop 6 kere tamire gitti) ,sonra bilgisayarsız kalmasın diye hiç bir problemi olmayan bilgisayar getirilip de bozulur mu?
dün şebnem ferah'ın albümünü alcam diye yanıma aldığım cd player bile bozuldu!
Dedim yok kesin ben de bir elektronik aletleri bozan bir enerji söz konusu.. Enerjim onlara iyi gelmiyor..

Duracell J.

"Nart'ta bir akşamüstü kadar.."

"Not: Bu bir Şebnem Ferah albüm incelemesi değildir,bir sonraki yazı bunla ilgili olacak.."

Dün büyük bir azimle Benim Adım Orman'ı aradım,taradım;arayıp taradığım yerler yanlış olduğu için akşama doğru kavuştuk..

Neden orijinal albüm için kasıyosun diyenlerden,ilk gün almaya ne gerek vara kadar olan soruları es geçiyorum.. (söz ilugamdan dışarı)

Albümle ilgili ilk izlenimlerimi de geçiyorum..

Dinlerken albümü baştan "istiklal caddesi kadar" isimli şarkıda kaldım,albümün 4 nolu parçası.

alnimdan akan ter
sana hic degmedi
gozumden damlayan yas
denizi bulmadi

bir sokak gordum ruyalarimda gecelerce
hic sana cikmadi
sadece yarim saat tutustuk elele
o saat durmadi



anlari birer birer
topladim sakladim
tarihin ortasinda
gelecek aradim

hucreme girdin dokundun hucrelerime
buluttum damladim
cumleler kacti dagildi dort bir tarafa
sadece noktayim

dusunuyorum
ne kadar sevmis olabilirim
dusunuyorum
sen ben gece ve bir yol
baska bir sey
yok elimde hafizamda
dusunuyorum
ne kadar yer etmis olabilir?

istiklal caddesi kadar
istiklal caddesi kadar..



sözler de bu..

Bundan 4.5-5 sene evvel,sevgilimle yeni tanışmıştık,ben kısa bir süre sonra kaçmıştım..

Sonra kendi başıma kaldım öyle.. Bekledim gelir diye,gelmedi.
Bazı anlar olur,şu an fotoğraflanıp beynimde kalsa diye,öyle bir "an" kadar kalmıştı aklımda..
Sözlerde olduğu gibi düşünmüştüm,ne kadar diye,
cevabı,bir haziran ayının ılıman bir gününde geçirilmiş "Nart'ta bir akşamüstü kadar".. benim için.. 


sonra ne mi oldu?..

Ben öyle duranlardan* değilim,aradım.. o oldu:)

Romantik J.

15 Aralık 2009 Salı

Acil A RH + Kan duyurusu

Friend feed ne işe yarıyor diyorlar ya,işte başka türlü arkadaşlıkların ,bağların kurulmasına yarıyor bazen.. Aynı blogda olduğu gibii..
Eda Uzun'la 10 aylık ikiz yeğenlerinden birinine geçen hafta Akut Lenfoblastik Lösemi tanısı koyulması ile tanıştık..
Tedavi edilebilir bir lösemi türü,yapılacak operasyon sonrasında Arh+ trombosit e ihtiyaçları var.
Kozyatağı acıbadem'de , 1 hafta içinde hastalık geçirmemiş,alkol almamış,antibiyotik almamış duyarlı kişilerin gitmesini rica ediyorum..

"8 Aralık salı günü B-ALL LÖSEMİ teşhisi koyulan Anıl Doruk için A+ kan ve trombosit için Ataşehir Acıbademe başvurup trombosit veya kan verebilirsiniz. Trombosit ihtiyacımız oluyor. A+ kan ve trombosit. Ataşehir Acıbadem Kan Merkezi. Anıl Doruk Özoğuz için"







J.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Sadakat..

Sadakat..

Sadece başlığı okuyun.. Ve bir dakika verin kendinize..Hemen aklınıza ilk gelen şey "kadın-erkek" ilişkileri oluyor..

Sadakat..

Kimden beklersiniz size sadakatle bağlı kalmasını? En başta kendinizden beklemelisiniz bence..
Kendi kendinize sadık olabilmelisiniz,iç sesinizle çelişmemelisiniz..
En yakın arkadaşlarınıza,en yakınım diyebilmeniz için ,bunu bozmamak için sadık olabilmelisiniz, yalan söylememeli,sizin için küçük de olsa yalan söyletmemelisiniz..

Arkasından vurmamalısınız her şeyini biliyorum diye.. 


"Hep orda nasılsa" diye düşünmemelisiniz,bu en yakın arkadaşınız da olsa,sevgiliniz de olsa,ailenizden biri de olsa..

Güven sahibi olabilmekle aynı kapıya çıkar ,yol arkadaşıdır sadakatli olmak..
İlla ki eşler arasında değildir bu,dedim ya ..Kendi kendini aldatanlar var bu dünyada.Kendi içinde çelişenler, bir zamanı ile bir zamanı arasında kendi kendinin sözünü yiyenlerle dolu bu dünya..

Öyle insanlar var ki,
hayatınızdan çıkartsanız da olmuyor,
onlarla beraber hayatınıza devam etmekte mümkün olmuyor;
çünkü devam ettiğinizde,içinizde bir yerlerde kendi kendinizi aldatıyormuş hissi sizi gelip yakanızdan yakalıyor bu seferde..

J.

Apartman insanları..



Aslında başlık daha çok "site insanları" şeklinde olmalıydı, bundan önce de apartmanda oturuyordum;ama herkes birbirini tanırdı, yılbaşı,bayram,seyran,akşam çayı,yaptığımızdan bir kuple akşam yemeği her şey paylaşılırdı, hatta annemin babaannesinin apartmanında kapılar açıktı, bütün komşular içeri girerlerdi..
Site yaşamında 16-17.senem, apartmanda kaç kişiyi tanıyorsunuz sorusuna, "çok az " diye cevap verebilirim;
fakat en üst katta oturuyor olduğumdan dolayı,önümüzde bulunan apartmanın bütün fertlerini yüzyüze olmasak da tanıyabiliyorum ve hepsinin kendi takma adları var bizim ailede..

Mesela en alt katta "hamster" kız oturuyor..



Sabahtan akşama kadar koşu bandının üstünde, hani belli bir spor saati yok,ayağında minicik bir şort(vücut ısınır da bu kadar ısınmaz:)) ,hamsterların bilinçsizce tekerleklerinde oynaması gibi koşuyor..
Hamster gene koşuyor diyince,bizim evde -daha çok annemle benim aramda- "aa hadi ya ,40 kg ooolduuu 40 halaa koşsun,zaafiyet geçirceeek" konuşmaları oluyor..

Bir üst katta poker teyze ve amca var.. 65 yaş dolaylarında bu teyzemle amcam, bütün gün,yaz kış, yarı kapalı balkonlarında kağıt oynuyorlar.. Bir de çiçeklerini umarsızca sulayıp,aşağıdakilerle kavga diyorlar;çünkü o suların hepsi aşağıda yeni yıkanmış çamaşırların üstüne akıyor, şu umursamaz insanı çatlatan yaşlı teyzeler var ya ,heh! aynı o.. Aşağıda kadın çıldırırken,onun hiiiiç umru değil.. Sulamaya devam..

ama en ilgi çeken kısmı,birbirlerinden bıkmadan her gün her saat kağıt oynamaları..

Bir üst katta olan komşuyu tanıyorum;çünkü dünya tatlısı evet evet dünya tatlısı bir "dobermanı" var.
Önceleri iguanası vardı,o iguanadan çok çektğini biliyorum,özel yeri filan vardı balkonda..Sonra öğrendiğime göre meğersem o iguanalar çiftmiş,birine birşey olmuş -tam hatırlayamıyorum- öbürü de üzülmüş mü nolmuş vermiş..

şimdi "ares" var.. Minicikti geldiğinde,eğitime filan gitti bildiğim kadarıyla.. 
O kadar akıllı ki anlatamam.. 
böyle korkunç durduklarına bakmayın ve lütfen hayvanlarla ilgili hurafelere inanmayın.. 
O çok korktuğunuz pitbullar bile siz düzgün yetiştirirseniz bir golden kadar sakin olur;
ama öyle yetiştirmezseniz bir golden bir pitbull dan çok daha saldırgan olur ..

ve en üst kat.. 
Aslında çok tanımıyorum onları,dikkatimi sadece geçen sene bu zamanlar bir golden aldıklarından beri çekiyorlar;çünkü köpek eziyet çekiyor.. 
Bütün yaz,bütün kış hayvan balkonda tıkılı kaldı,hatta akşam geç saatlerde geldiler,yemeği filan aksadı,3metrekare bir yerde tıkılı olunca o da uluyup durdu.. Kendilerine kibarca not yazmamıza rağmen çok birşey değişmedi.. 
O yüzden onları pek sevmiyorum.. 




Kendi apartmanımı da anlatırım bir gün;ama bu benim "bbg" şekli site hayatı izlenimlerim..
Sonra başka taraflarını da anlatırım..
Sizinkilerde sıra efendim ,buyrun,söz sizde..

J.

12 Aralık 2009 Cumartesi

öylesine bir yazı bu,kendim için..

- hep gördüğümde sevdiğim beyaz tüylü,serbest gezen,kırmızı tasmalı güzeller güzeli golden'ı gördüm bugün evden çıkar çıkmaz.. sevdim başını..naber dedim,iyiyim manasında kafasını sürdü ellerime.. görüşürüz dedim,yaladı beni..-

 ... cevabı kendini bile ilgilendirmeyen,
yeri gelirse sohbet konusunda ben açılırsam dediokudu olsun diye sorulan,
sorulardan bıktım artık..
bu sorulara onları hiç ilgilendirmediğini
"bile bile"
yüzümde "ayıp olmasın" gülümsemesiyle
cevap vermekten bıktım artık..
kalbimi sıkıştıran her şeyden uzaklaşmak istiyorum..
bazen her şey ardı ardına gelir ya,
gelmesin artık..
"çok şükür" dediğini görürsün ya
diğerleriyle karşılaştırıp,
ne karşılaştırmak istiyorum
iyisiyle ne de kötüsüyle
basit çözümleri olan şeyleri
çözmemekte inat edenlerden
bıktım artık..
zaman kaybetmekten usandım..

-ben tesadüflere pek inanmam,her şeyin bir sebebi vardır diye düşünürüm.. Okulumun etrafında değil bir köpek,bir güvercin bile görmedim.. Tek gördüğüm laboratuvarda bulunan fareler ve kurbağalar bir de arada ders dinlerken gördüğümüz kocaman sıçanlar..
bugün tramvaydan iner inmez, okulun önünde bir rot yavrusu gördüm, önümde durdu, kulaklarını pıtı pıtı çırptı..
suratıma baktı.. gitti.. -

  

9 Aralık 2009 Çarşamba

"Benim Adım Orman"



O kadar heyecanlandım ki..
16 Aralık'ta ,5 sene aradan sonra,
sonunda..
yeni albümü
"benim adım orman"
sonunda tüm sevdikleriyle buluşuyor..
J.

8 Aralık 2009 Salı

Genç kızlıkları alınmış "küçük kadınlar"..


Bugün yine minibüsteydim.. :D
Bıktınız di mi minibüs hikayelerinden..
Dur dur,bu başka..
Sabah geç kaldım zaten,
bu ara her daim yorgunum,
12 saat uyusam da ,
sabah hiç uyumamış gibi kalkıyorum..
Bir baktım saat 7.30,
ders 8.30 da..
nası kalkıp,giyinip,çıktığımı bilmiyorum..
Neyse,oturduk,gidiyoruz..
Kapı açıldı yolcu alacak,
o saatlerde bankaya gidenler filan çıkıyor
2 sarışın kadın bindi..
Biri oldukça bakımlıydı..
önüme döndüm,saate bakıyorum,
vapura yetişip yetişemeyeceğimin hesabı içindeyim..
1 dk sonra önümde kısacık bir okul eteği gördüm,
eteğin de hangi okula ait olduğunu biliyorum,
ister istemez kafamı kaldırdım..
aaaa!
az önce binen 2 sarışın "kadından" 
bakımlı olanı eteğin sahibi..
Ben kendisini 25-30 yaşları arasında tarif edebilirdim,
eğer eteğini görmeseydim..


aynı etek bu yukardaki boydu,abartı yok!..
Şimdi bu yaşta istiyorsa yine kısacık eteğini giysin,
sözüm olmaz;
ama ben mezun olalı şunun şurası 8 sene oldu,
o boyda etekle okul kapısından içeri giremezdik,
değil saçları boyalı olmak,
fön çektirmek bile yasaktı..
Bu genç kızın saçları sapsarı boyalıydı,
tırnakları bülent ersoy tırnakları boyunda ve french manikürlü idi!
Şimdi şöyle bir düşündüm..
Suç bu kızda değildi..
Ben lise bitene kadar makyaj yapmayı bırakın,
annem kaşlarım çok kalın olmasına rağmen almama müsade etmedi..
hep bana eninde sonunda her gün makyaj yapacağım günlerin geleceğini,
sadeliğin çok önemli olduğunu,
bir şeyleri elde etmek için güzelliğin değil
aklın önde olması gerektiğini söyledi..
Genç kız olunca
özenebilir,
saçını boyatmak isteyebilir,
manikür yaptırmak,
oje sürmek,
makyaj yapmak isteyebilir..
Her şeyin bir zamanı var
ve
anne olmak sadece
dünyaya getirmekle bitmiyor maalesef..

J.

3 Aralık 2009 Perşembe

Çocuk olmak..

Az önce  tv'de haberler açık, elimde uykusuz,penguen okuyup, bir yandan da vıııırrııııııı vırıııı vırııı vırııı vırıııı vırınıııı edalarıyla aşk-ı memnu başlasın da güleyim biraz diye oturuyordum..
Aklıma blogumda yazacak güzel bir şey gelmişti,dur dedim not alim,ben not alana kadar bir haber başladı show haberde.. Muş'ta 12 yaşında.. Buraya dikkat 12 yaşında bir çocuk , "7 kardeşime bakıyorum 5 yaşımdan beri "dedi.. 5 yaşından beri,köy düğünlerinde şarkı söyleyerek para kazanıyormuş,babası fransaya gitmiş 3 sene önce daha da geri dönmemiş, yerleri süpürüyor el gırgırı ile,bulaşıkları yıkıyor,kardeşlerinin saçlarını tarayıp topluyor," okula da gidiyorum onlara da bakıyorum;ama bu kadar kişiye bakmak çok zor,hepsinin sorumluluğu benim üstümde" diyor.. bunları derken kendime bakıyorum, şu yaşımda kendi kendime bakabildim 3-4 sene var,26 yaşımdayım ve hala ailemden destek alıyorum.
O'nun yaşanmışlıklarına baktım,omuzlarındaki yüke..
O kadar buruldum ki..Bugün defne'nin annesi de başka bir blogta yazan ,şizofren annenin öldürdüğü yağmur'la ilgili yazılan bir yazının sonunda kendi hissiyatlarını belirtmişti.. Bilmiyordum ,duymamıştım, pek haber seyretmiyorum,Nilo'mun tavsiyesi.. Kafama çok taktığım için,çok fazla haber seyretmiyorum artık..
Yağmur'la ilgili haberi taradım hemen..
Keşke taramasaydıım dedim..

Çocukluk hakkını çocukların yaşaması,onları bu dünyaya sormadan getiren ebeveynlerin onlara çocukluklarını yaşatması ,yaşatamayacaklarsa doğurmamalarının gerekliliği..
En çok istediğim şey şu hayatta,"doğum kontrolünü" sağlayabilmek için gerekirse köy köy dolaşacağım bir proje.. Bunu gerçekten çok istiyorum..
Geçen gün bir dilenci,elinde masmavi gözlü,güzeller güzeli bir bebek.. "Bana birşeyler alır mısın" dedi.."Alamam" dedim;"ama istersen doğum kontrol hapı alabilirim eczane hemen şurda"..
Gitti yanımdan..
Ben de inşallah bakamayacağın başka çocuk doğurmazsın diye geçirdim içimden..

J.

ben burdayım yahu:)

sonn yazdığım yazının başlangıcı "kapattık arkadaşım" olunca ,bir de çok bir açıklama yapmadan alelade yazınca temelli gittim gibi oldu, teknik aksaklıklardan dolayı bir de bir takım problemlerden dolayı yazamacayaktım bir süre düzenli olarak, o zaman daha çok merak edicektiniz ,ondan yazdım ben kapadım diye..
Güzelce açıklim , bir süre çok düzenli yazamayacağım,okuldan dolayı zaten ekimden beri oldukça azaldı yazılarım,üzerine bilgisayar problemi çıkınca iyice seyrekleşecek diye yazdım, yoksa burda olmaktan,yazmaktan,yazarların yazdıklarını okumaktan çok mutluyum..
Meraklandırmak istemedim, o gün açıklama yapma modunda değildim.. Kusura bakmayın..Soran herkese teşekkürler.. Burdayım,buralarda;ama yazılarım bir süre azalabilir..
Siz yine de "JuVe'yi takibe devam" edin.. :)

30 Kasım 2009 Pazartesi

Kapattık arkadaşım..


kısa olmasını ümit ettiğim;
ama ne kadar olacağını kestiremediğim bir süre
yaz(a)mayacağım..
 görüşmek üzere..
J.

27 Kasım 2009 Cuma

Kurbaneeey kurbaaney..


Açıkça söyliyeyim,
bu bayramı sevmiyorum,
yüreğim dayanmıyor,
her şeyin bir usulü olmalı,
bu hayvanları kesmenin de..
Her yer kan gölü olacak..
Kaçan kurbanlıklara aynı yukarıda verilen tepkiyi veriyorum;
"koş aslanım koş,kaç leenn!"

Bunların dışında bayramınız kutlu olsun:)


Sevgiler..
J.

25 Kasım 2009 Çarşamba

"Something New"


Bu aralar bağışıklığım düşük sanırım,
kansızlık yine baş göstermiş olabilir,
dün eve geldim,biraz mide bulantısı ve baş dönmesi eşliğinde yatağıma bıraktım kendimi..
Akşam da erkenden yatacaktım, desperatehousewives'ın hemen arkasından..
Derken bir film başladı cnbc-e'de..
"Something New"" filmin adı..
Dur bakayım,bakarken  uyurum diye uyku modunu kurdum 45dk'ya ..
Eneem ne mümkün uyumak,
Ailesi oldukça seçkin olan siyahi güzel (kendisini Nip/tuck dizisini seyredenler hatırlayacaklardır)
yeni aldığı evinde,tek başına,hırslı iş yaşamıyla dışarıya kendini kapatmış bir durumda yaşamaktadır..
Bir gün bir beyazla" blind date" diye tabir edilen,
bizde görücü usulü gibi olan bir buluşma ayarlar arkadaşları..
o kadar sinirlenir ki bir beyazla buluştuğuna ,
o kadar rahatsız olur ki, hemen oradan sıvışır işim var bahanesiyle....
Sonra bir arkadaşının partisindeki peyzaj düzenlemesine bayılır
ve bu düzenlemeyi yapanla tanışmak ister ..
Bilin bakalım kimdir bu muhteşem peyzaj mimarı?
Evet!tahmininiz doğru, görücü usulü buluştuğu
"beyaz"..
Ama beyaz adam inatçı çıkar,yine görmezden gelmesine rağmen siyahi hatun,
alır goldisini gider bahçesini düzenlemeye ..
Ne köpeklerden hoşlanıyordur kadın,
ne pat diye evine gelinmesinden,
ne de plansız programsız işlerden ..
***

Siyahların üzerinde olan baskıyı,
siyah-beyaz ilişkilerini,
ister siyah ister beyaz olsun
bir ilişkideki çevre baskısını çok güzel anlatıyordu film..
Filmden çok güzel bir kelam benden size;
"at the end of the day it's not about skin color or race. it's about the love connection: the vibe between a man and a woman.


Imdb:6,6 benden kendisine 7,5:)
iyi seyirler..

J.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Cahilim¿

Az önce babam bir ülkenin başkentini sordu.. Ben de kendisine cevaben "bilmiyorum" dedim.. Babam da "bunlar da okul bitiriyorlar güüüyahuuu..bidi bidi" dedi..
Kendimi coğrafya konusunda esra-ceyda kardeşler kadar olmasa da cahil nitelendiriyorum..


 Ezberleyip geçtim, gittiğim ve gitmek istediğim yerler dışında bilgim çok azdır;ama gitmişsem ya da araştırmışsam -gitsek-görsek başlıklarında göreceğiniz üzere- gayet de güzel anlatırım,bilirim..

Esra-Ceyda kardeşleri tanımayanlar için bir örnekle kendilerini anlatayım, kendilerine sorulan "sperm bankasından hamile kalıp,çocuk dünyaya getirmekle ilgili neler düşünüyorsunuz" sorusuna,kendileri "penis bankasından hamile kalmak bilmiyorum..biri vardı penis bankasından hamile kalmıştiiiüüüü..." diye cevap veren tipler.. Ordas kıyas buyurun.. :) 



Bilmediğini,"bilmiyorum"diye yanıtlamak da büyük bir erdem bence.. Bir de uyduruk bilgilerle yanlış yönlendirenler var.. 
Tarih hususunda da bir adım geri dururum hep;çünkü öyle bana tarihi zevkle dinlettirecek bir hocam olmadı hiç, 
hep ezber  ve sonradan aklım başıma geldikçe edindiğim bilgiler.. 
Annem tarih konusunda,babam coğrafya konusunda beni ezer geçerler ..Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.. 
Genel kültür,bilmen gerekiyor diyorlar.. 
Bilemiyorum,gitmediğim ya da ilgilenmediğim bir yeri.. Ben de isterim sorulduğunda "şıp" diye cevap vereyim;ama olmuyor:( 
He sanmayın ki böyle bilmiyorum diyorum,ooh rahatım,başucumda koca dünya atlası var,sıksık açar bakarım, ne nerede ,not tutarım,şuraları araştırayım diye.. Bilmediğim birşey olduğu zaman çıldırıyorum zaten,hemen açar bakarım.. Ama bu- yüzlerce omurgalının,omurgasızın,bitkinin  latince adlarını ezberleyen bünye bu konuda takıntılı olarak sınıfta kalıyor.. 

Sizin zayıf halkanız nedir? 
dökül,dökül..Söz aramızda kalcak:)

J.

dipnot

               bu aralar bunu dinlemeyi çok seviyorum..

*2009'a ve bu aralar kendi hayatıma gözatma safhasındayım..
  Bir yılın değerlendirmesini yapıyorum şirketlerin yaptığı gibi.. :)

Fark ettim ki, zamanımı boşa harcamam var çok fazla.. Beynimi kirlettiğim çok şey var fazlaca..
Değiştiremeceyeceğim şeyleri çok fazla kafama takıyorum,lüzumsuz bilgileri,lüzumsuz insanları okuyorum,seyrediyorum,dinliyorum..
Bilgisayar başında,internet başında çok fazla zaman harcıyorum..
Kitaplarım var , sırada beklemekten toz tutuyorlar, hani bir insana bir şeyi söz verirsiniz, yapmazsanız -bu tabi sorumluluk sahibi insanlarda oluyor - kafanızı kaldırıp selam verecek yüzünüz olmaz, o kitapların suratına bakamıyorum.. Öyle bir utanç duygusu içindeyim..
Filmlerim var seyredilecek, öyle duruyorlar..
Araştırmam gereken mesleki şeyler var, hiç sayfa açasım yok..
böyle daha neler neler..
Böyle bir "amaaaan" duygusu var.. Bu amaaan duygusunu yaratmaya çalıştım kendimde aslında 3-4 ay boyunca ve okulda çok işime yarıyor,okul stresimi oldukça azalttı;ama giderek hayatımın her yerine sıçrıyor bu duygu..
Hayır öyle ki herkes evlilik hazırlıkları nasıl diyorlar "amaaan hallolur,nolcak , büyütmeye gerek yok" diyorum..

Durup düşünüyorum; "aman, aman" bir yere kadar..
Daha az bilgisayarda vakit harcama,kaliteli blogları takip etme, mutlaka haftanın 4 günü yürüyüş yapmaya geri dönme, haftanın 2 günü mutlaka fotoğraf çekmek için yollara düşme, 3 gün mutlaka akşam film seyretme, daha az haberleri seyretme,daha çok goldi sevme:)




kısaca zamanı daha çok doldurmayı istiyorum;ama doldurduğum şeylerin beni sinirlendirmek yerine, bana huzur vermesini istiyorum..
Burda bir iki yazı önce belirttiğim gibi "insan sıfatlı reytingi bol" kişilere ve onların şakşakçılarının yaşam tarzına kafamı yormaktansa ve onları değiştirmeye çalışmaktansa,
kendim gibilerin yanında -evet biraz bencillik,"kendim için"- daha keyifli,mutlu,huzurlu,kaliteli zaman geçirmeyi çoğaltmaya çabalamak istiyorum...

Sevgiler..
Karakartal JuVeSi:)

20 Kasım 2009 Cuma

Hayal et!..

Huysuz yazılara bir süre ara vermeyi düşünüyorum:) Çok sık yazamıyorum,dizüstü bilgisayar arızalı olduğu için, bilgisayarı 3 kişi paylaşıyoruz,kavga çıkıyor..

Bugün size gerçekleşme ihtimali olan ya da olmayan;ama hayali bile iç huzurunu arttıran şeylerden bahsedeceğim..

*Karavanla gönlümce gezmek.. 

Karavanla gönlümün istediği yere,gönlümün istediği kadar kalacağım şekilde
bir gezi..
Uyduruk bir karavanla değil,
en az 2 an fazla 5 kişiyle,
2 hafta kadar kiralasak,
gezsek dursak..
Bence çok da zevkli olur..
Bu bana hayali zevkli geliyor..

*İlerde sahip olmak istediğim evin hayali.. 

bu benim sık sık yaptığım,
şu ev alım-satım sitelerine girip
             limitini yükseklere çıkarıp ,
bazen yalılara bakıp hayallendiğim kısım.. 
Yalının tamamını istemiyorum,
denize bakan bir çatı katı 
da 
yeter.. 
aslında istediğim tam anlamıyla yukarıdaki gibi 
"the holiday"      filminde  
o karlar içindeki küçük ingiliz evi.
üstte bulunan resme benziyor biraz;

bir de şu üstte bulunan resim gibi balkonu olsa ..
      Bir evi ev yapan, 
huzur,
size aitlik duygusu ve mutlu olmanız..
küçük bir klübede de mutlu olabiliriz..
orayı "yuva" yapmak önemli olan..
*Çingene pembesi üstü açık vosvos.. 



tam bu vosvos karşı apartmanda oturan
doktor komşumuzda var..
kendisi bir vosvos hastası anladığım kadarıyla;
çünkü yeni beetle'ı da var..
Erkek bu dediğim..
Satar belki diye bakınıyorum..
yok..
Yazın bu çingene pembesi,süslü olan
bana
"al beni,al beni" diyen arabayı,
kışın
siyah new beetle'ını kullanıyor..
Başka da görmedim bu çingene pembesinden,
aaa dedim bir kaç kez farklı yerlerde,
baktım gene bizim doktor..

*Goldili bahçe.. 

ev aldım ya az önce,
bahçeli filan..
Bahçeyi tek "goldilerim" için istiyorum..
Evde köpek baktık,
çok zor..
Daha mutlu olsun diye
2 sene sonra çiftliği olan ,
iyi bakılacağı birine vermiştik;
ama ağlaya ağlaya içim çıkmıştı..
Köpek baktıysanız,
sevgisinin çok farklı olduğunu bilirsiniz..
Kedileri de çok seviyorum,
kedi de baktım 3 tane..
Kediler oda arkadşı,ev arkadaşı gibi
sizin nasıl bir kişiliğiniz varsa
onun da var..
Tripli mahlukatlar..
Neye kızdığını bile anlamadan,
kitaplıktan kitaplarınızın tek tek yere düşüşünü seyredersiniz..
Bak hayallerime kedi açıklaması da sığdırdım:)
Bir bahçe istiyorum,
içinde goldilerim olsun..
bi de rotwailler..
bi de biguş..


Başka hayallerim de var..
Şimdilik bu kadar..
Sizin hayallerinizi de takipçilerin ayak izinde görmek istiyorum..
J.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Rating kaygısı..

Dün friend feed'de yazılara bakınıyordum, bu friend feed olayı hbba'nın bir yazısında okuduğum anlamıyla benim içinde tam anlamıyla "micro blogging".. Bloga uzun bir düz yazı yazıyoruz genelde;ama bazen bir-iki cümleyle bir şeyler söyleip,tepkileri görmek istiyorsunuz.. Açıkçası friend feed'in aktif yazarı değilim,daha çok yorumcusuyum..
Şundan bahsedeceğim, öyle bir şey olmuş ki bunu bloglarda da çok görüyorum,binlerce okuyucusu olanlar var, yazdıklarına bakıyorum 10 yazısından 1 tanesi bana bir şey veriyor,gerisi benim ancak yakın arkadaşlarım arasında anlatıp espri yapabileceğim şeyler.. Hiç ahlak,gizlilik,vs yok.. Ahlaktan maksat olarak  da şimdi bu yazıyı okusalar,beni tutuculukla suçlarlar kesin..
Öyle bir duruma gelmişiz ki, kötüyü alkışlar,yerlere göklere sığdıramaz duruma gelmişiz..
Birisi yazıyor," dün sabah saatlerinde bankamatikten para çekiyordum,kağıdını yere attım, bir kız arkamdan kağıdımı düşürdüğümü söyledi ,ben de teşekkür edip kağıdı almadan devam ettim.. Sonra kız arkamdan,edepsiz,terbiyesiz,ahlaksız,..vs. bağırdı,ben de dönüp cebimde geri kalan atm kağıtlarını yırtıp yırtıp önüne attım, nefret ediyorum ahlak bekçilerinden".. Ben de yorum yazdım "az yapmışsın,büyük tuvaletini de  yapsaydın.." Hayır o kadar yorum almış ki, onu destekleyen.. Yere çöp atıyorsun,bunun için biri seni uyarıyor ve sen üstüne daha büyük terbiyesizlik yapıyorsun,bunun sonucunda alkışlanıyorsun..
Bu insanların yetiştirdiği çocuklarla yaşayacak çocuklarımız ve bu insanlarla aynı havayı soluyoruz;ama cem yılmaz'ın dediği gibi içerde oksijene noluyorsa sonucunda böyle oluyor..
Aynı şey bloglarda da var,benim blog listemde izleyici attığı zaman sadece benim gibi düşünen ya da yazdıklarımı takip etmekten hoşlanan insanlar olarak görüyorum.. Bilgilerinden varsa hemen gidip bloglarına bakıyorum,neer yazıyorlar,nelerden bahsediyorlar, bilmediğim bir şeyler var mı bana öğretecekleri ya da bana bu hayatta yeni bir pencere açacak diye..
1400 izleyicisi olan, boş boş konuşan insanlar var.. Okuyorum gülecek bir şey yok,bana verdiği bir şey yok.. Ben de mi problem var onu bilemiyorum..
Her zaman aynı şeylerden bahsetmiyorum,ölüm hakkında da yazı yazmışlığımvar,hayatta sevip sevmediğim şeylerden de,başıma gelen olayları da anlatıyorum, beğendiğim film,oyun , kitapları da..
Neyse bir kaç şey daha yazdım,aslında sildim sonra.. Bana yakışmayacaktı..
Neden bu duruma geldik gerçekten anlamıyorum...


Not: yazıyı yayınlayıp 3. okuyuşumda sanki neden az kişi beni takip ediyor gibi bir şey anlaşılcak hissiyatına kapıldım,aslında ben şöle yazıyorum ben şöle yazıyorum diye anlattıktan sonra başka şeyler yazacaktım, sonra vazgeçtim.. O yüzden öyle kabak gibi kalmış, her zaman aynı şeylerden bahsetmiyorum dedikten sonra,bahsettiğim şeylerin çeşitliliğinden ,dişe dokunurluğundan bahsedecektim..
Bu bir arz-talep meselesi, bunu normalde kanalların izlenişinden de anlayabiliyoruz aslında çok düşünmemek lazım, blog yazıp okuyabilen insanları biraz daha kaliteli diye düşünüyorum;ama insanlar başka insanların sevişme hayatını dedikodu şeklinde okumayı seviyor,bir erkek gibi konuşan kızların yazdığı yazılar ilgi çekiyor.. Ben de küfür ediyorum;ama bunu bir tarz bellemiyorum.. Anlamıyorum dediğim nokta küfür eden,belden aşağı konuşan,yere çöpatan, hatta uyarılan kişilerin çok ilgi görmesi..
İlgi çekmek için mi böyle bir tarz tutturmuşlar yoksa böyleydiler ve ilgi mi çekiyorlar anlamıyorum..
Neyse...

Görüşürüs:)

J.

J.

15 Kasım 2009 Pazar

"Up!"




Küçükken sizin de "maceracılık"    oynamışlığınız var mı bilmiyorum,
bizim bir iki arkadaşımla birlikte sahip olduğumuz define haritaları vardı,
sadece biz bilebilirdik ,
gizli şeyleri biz çözebilirdik,
arada toplantı yapıyorduk,
sokağın altındaki terk edilmiş ahşap evde
bizi engellemek isteyen dünya dışı güçler olabilirdi,
daha kötüsü haritamız çalınabilir,
define kötü insanların eline geçebilirdi:)
***
Bu kadar olayı neremizden uydurduğumuzu bilemiyorum;
ama hala aklımda..
Çok eğlendiğimizi ve çok da inandığımızı da hatırlıyorum bu olaylara..
Şimdi ki çocukların çoğu site hayatında büyüdüğü için,
hayal kurup,uyduracakları bir sokak hayatı da yok maalesef,
inşallah onlar da kendilerine hayal dünyalarını geliştirebilmek için
"bilgisayar" dışında başka bir yol bulabilirler..
***
Size taze seyrettiğim bir filmi anlatmak için bu ön yazıyı yazdım..
Film bir "çizgi-film"..
Ben çizgi-filmleri seyretmeye bayılırım;
fakat bu tüm büyüklerin de seyretmesi gereken bir film bence..
Son zamanlarda seyrettiğim en başarılı filmlerden biri..
2 çocuğun keşfetme,kaşif olma duygusu
ve yukarıda bahsettiğim gibi hevesle kendilerini buna inandırmalarıyla başlıyor her şey..
Sonra bu 2 çocuk büyüyor,evleniyor,
çocuk sahibi olamıyor..
Çocuk sahibi olamayınca,
küçüklükten beri keşfedip yerleşmek istedikleri
"cennet şelalerine" yerleşmeye karar verirler;
ama maalesef bunu beceremeden yaşlanırlar
ve
yaşlı bayan bu dünyadan göç eder..
Yalnız kalan eşi,
evini terk etmek istemez,
onu evinden alıkoymak için yaşlılar evinden geldiklerinde
onlara bir sürprizi vardır..
Evini balonlarla havalandırır
ve
hep yerleşmek istedikleri "cennet şelalesine" yol alır..
küçük bir problem vardır,
-beklenmedik bir misafiri de kendisiyle birlikte yolculuk etmektedir.. -
***


"Up",
evliliğe,
yaşama,
çocukluğumuza,
ertelediklerimize
dair bir film..
Hatta hayalimizde büyütüp,
hayallerimizle karşılaştığımızda ona anlam yüklediğimiz şeyin farklılığına,
hayalkırıklıklarına kadar derine inebilen
çook güzel bir film..

JuVe'nin "sakın kaçırmayın!" tavsiyesi..    

Filmle ilgili şöyle tanıtıcı bir video seyretmiştim,
arkasına teoman'ın şarkısını koymuşlardı..Çok da uymuştu..
Bunu seyrederseniz,
filmle ilgili anlattığım kısmı gözlerinizle görebilirsiniz..
Sevgiler..
J.
            

14 Kasım 2009 Cumartesi

Bir oyun,bir film...

Uzun zamandır film,oyun tanıtımı yapamadım.. Yazacak bir sürü şeyim oluyor da , hangilerini ne sırayla yazacağımı bilemiyorum, bir yazasım geliyor 3-5 tane ardı ardına yazmam geliyor,öyle bir gelmek, sonra bir yoğunluk bastırıyor,hiç bir şey yazamıyorum..

İlk olarak,uzun zamandır beklediğim bir oyundan bahsedeyim.Aslında ondan da önce , oyunlara ilgimden bahsedeyim.. Ara,tara,bul,çöz oyunlarını çok seviyorum açıkçası.. Tomb Raider tarzı oyunlara bayılıyorum, geçen seferlerde yazımda bahsetmiş miydim hatırlamıyorum, gerçek görüntülerle çekilmiş, perili bir evde geçen ,3 türlü bitirme şekli olan 7cd li phanstasmagoria diye bir oyun vardı,liseye yeni başlamıştım, korkudan oyunun sonunu getirememiştim,bulursam o oyunu bitirebilmek içimde ukde olarak kalmıştır hep,oynayacağım.. Sonra csi oyunlarını  oynarım, commandos en sevdiğim oyundur.. Tamamen taktikle alakalıdır.. Bir de taktik vermeyi, yardımcı oyuncu olarak oynamayı sevdiğim oyunlar var,bunların en başında "call of duty" geliyor, neden oynamıyorsun,yanda oturuyorsun dersen, gerilime gelemiyorum:)
Şunu belirtmeliyim, "call of duty:modern warfare" ve yeni çıkan oyun "modern war fare 2" sadece birer oyun değiller, ben bunlara artık sadece oyun diyemem;çünkü burda sanat var,çizimlere baktıkça, ayrıntıları gördükçe, "oha yahu" diyorum..
Bir de şunları söyliyeyim, tabii ki savaş karşıtıyım,beğendiğim sadece oyun!
 Söz açılmışken, evvelsi gün televizyonda ağlaya ağlaya oyun oynayan ve onu kameraya alan bir anneye şahit oldum, bekledim çocuk ne oynuyor diye , "super mario" oynuyordu yavrucak;fakat öyle hırs yapmıştı ki, psikiyatrın söylediğine göre o sırada çocuk "sinir krizi geçiriyordu ve dışarıya kendini kapatmıştı."
Biz de pacman filan oynuyorduk;ama her şey denetimdeydi, ben böyle ağlasam ,annem bir tekme atar oyunu pencereden dışarı gönderirdi.. Daha da ilginç bir kısmı vardı, level'ı geçemeyen çocuğa annesi "besmele çek,bir de öyle dene" diyordu.. pardon? -yorumsuz-

Her neyse efendim, abim ve ben uzun zamandır,mwf2yi bekliyorduk,dün kavuştuk..
Ben bile yan koltuktan , klavyenin başına transfer oldum.. Grafikler muhteşem,oynanabilirlik süper..

                    eğer siz de bizim gibi uzun zamandır bu oyunu bekliyorduysanız,
henüz başında olmama rağmen diyebilirim ki
oyun beklentileri karşılıyor efenim..
Oyun sevmeyenler!! Evet evet siz,
pırt diye kapamayın hem daha anlatacaklarım var,
hem de şu yukarıda gördüğünüz resme bir tıklayın da ayrıntılara bakın gözüm..


                     merak edenler için ufak bir video.

Eveeet.. Geldik filmimize.. Geçenlerde hastaydım ya, sırada bekleyen filmlerden şöyle kafa yormayanlardan bir tane seyredeyim dedim, "The Ugly Truth" u seçtim aralarından.. 
Filmimizin başrol erkek oyuncusu Ps: I love u filmini seyredenlerin hemen hatırlayacağı kişi , Gerard Butler..
Hanım başrol oyuncusu ise Katherine Heigl-kendisini ben bir yerden hatırlamıyorum:)-
Filmimizin konusuna gelince, Prime Time'da bir programın yapımcısı olan Abby (Katherine Heigl)  her gün reyting savaşı vermektedir,başarısını her gün kanıtlamaya çalışan, işinden başka bir yaşantısı ol(a)mayan başarılı,güzel,evinde kedisiyle oturan genç bir kadındır.. Mike (Gerard Butler) ise kadın-erkek ilişkileri üzerine ahkam kesen bir program yapmaktadır,Katherine bir gün adını vermeden Mike'ın programına bağlanır, kendisinden hiç haz etmemektedir;fakat bir de ne görsün! Ertesi gün düşen reytinglerine çare olarak patronu programa Mike'ı dahil etmiştir.. Mike ve Abby iddaya girerler, umutsuz aşk hayatını Mike'ın tavsiyeleri ile renklendirebilirse, Abby de Mike'a programında yer vermeye devam edecektir..


Imdb notu 6.2 bu filmin..
Açıkçası film sana ne verdi derseniz,
"hiç bir şey" derim;
ama güldüm hatta bir kaç yerinde baya baya güldüm,
şöyle derim,
zamanınız varsa,filmde elinizin altındaysa izlemeye değer..
benden kendisine 5.5:)
İyi seyirler,iyi oyunlar..

JuVe Notu: Yazımı okuyan genç arkadaşlarım, benim sınavlarım yeni bitti, kendimi yayarak oyun oynayabilirim;ama dersleriniz dururken oyun oynamak akıl karı değil,önce ders,sonra oyun..  hadi bakim..
                                                                          J.


12 Kasım 2009 Perşembe

Nilo Beni "Mim" ledi..

Mimlendim ki ben:) Nilo'm mimlemiş beni...
Hemencecik cevap yazmak istiyorum:) Hoşuma gitti mim konusu..


* Bloğuna neden bu ismi verdin?  
 15-16 yaşından beri adli tıp laborantı olmak istiyordum, işte hayallerle gerçekler eğitimini alsanız da sizi oraya götürmüyor, olayları çözmeyi,nedenini bilmeyi seviyorum.. Crime Scene -olay yeri- dizilerini severim bir de.. Ben de olay yerinin "juvenil" bakış açısını göstermek istedim bu blogta.. JuVeNiL de 12 senedir filan kullandığım takma isim, blogta da görebileceğiniz manasıya latincedir kendisi ve "gençlik" demektir.. Böyle olunca blogumun da ismi crimescenejuvenilasation  oldu:)


Blog yazarken star tribiyle davrandığın, istediğin olmazsa olmaz şeyler var mı?
   Hiç öyle triplerim yok,sadece yazarken yalnız olmayı tercih ederim o kadar.. 


En son satın aldığın garip şey?


Komik yara bantları.. :) Salak bir kampanyadan yararlanmak ,için belli bir limiti doldurmam gerekiyordu,kasanın kenarında duran komik yara bantları olayı çözüyordu.. 


Şeker gibi olduğun anlar?


Bir kediyi,bir köpeği -özellikle goldenlar- sevdiğim anlar.. :) 


Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
"okul ne zaman bitiyor?", " evlilik ne zaman" ooyyy yeter yaaa:D


Aynaya bakınca gördüğün?


Bazen EvJuVeSi, bazen İnek JuVe,bazen Sevgili JuVesi, bazen Temizlikçi JuVe:) ;ama genelde mutluJuVe.. 


Kendini okutan bir blog dediğin?


Hiç atlamadan okuduğum blogları sıralayayım.. Nilo,Çilli,HBBA,Salıkcakta iki kişi,defnedenöncedefnedensonra,geveze baykuş, uyuz cadı,pammuk, eveett bunları seçebildim:)


Bu blog sahibiyle karşılaşabileceğin yerler?


acıbadem, eminönü-laleli tramvayı:), üsküdar eminönü vapuru, bahariye,moda, kuzguncuk,koşuyolu parkı,capitol ve moda havuzum orda ki petshopların önü.. 


Mimler paslansın... Bu yazıyaaa pammuk,ilug@,cadı-artık ne zaman okursa- cevap versinler bakalııım.... 


J.











Related Posts with Thumbnails