30 Kasım 2010 Salı

"Haydarpaşa"

Haydarpaşa yangını üzerine bir yazı yazmayı planlıyordum; çok üzülmekten ziyade anlatmak istediğim o an neler hissettiğimdi, yangın sırasında Kadıköy'de, Bahariye'de geziyordum.. Binaların arasından yükselen siyah dumanı görünce, önce bir gemi mi yanıyor acaba diye düşündük, sonra "Haydarpaşa yanıyormuş" diye aşağıya koşanları duyunca inanamadık, birkaç dakika sonra gözlerimizin önünde cayır cayır yanan, Haydarpaşa'yı görünce," Tamam" dedim, istedikleri oldu.. Daha geçen gün konuşuyorduk, bir otel yerine, "bir kütüphaneye, bir sergi salonuna dönüşse ne güzel olmaz mı!" diye..
Söylemek istediklerimin hepsini, Okan Bayülgen programında söylemiş.
Lütfen seyrediniz..



J.

24 Kasım 2010 Çarşamba

İnternetten alış-veriş deneyimi : "Markafoni"


İnternetten alış-veriş çok bana göre bir şey değil aslında, sevdiceğim kullanır zaman zaman, beğenir internetten elektronik bir takım şeyler, gelir tıpış tıpış..
Benim ellemem, görmem, iyice bakmam lazım..
Her sabah rutin olarak, satın almasam bile, piyasadan haberdar olmak için 15-20 dakika trendyol, markafoni, limango gibi fırsat alış-veriş sitelerine göz atıyorum..
Almaya cesaret edemiyordum, internet sitelerinde istenilen ürünün bir türlü gelmediği, stok sorunu yaşandığı, bir problem çıktığında karşınızda muhattap bulamadığınız gibi bir sürü şey okudum..
Çok beğendiğim bir nevresim takımıyla başladı her şey, alayım bunu, bakalım nolcak dedim, hiç bir problem çıkmadı.. Ardından kedi'li mutfak eşyaları satan bir marka indirime girmişti, dayanamadım aldım - kırık,dökük gelmemesini umut ederek- gayet sapa sağlam geldi, çok güzel bir duvar saati girmişti indirime, bunu da alayım bakim dedim, sapa sağlam, vaktinde geldi..
3'te 3! Markafoni testten geçti, umarım bu yazıyı okuyup, alış-veriş deneyimi yaşayan birini hayal kırıklığına uğratmaz ve benim de yüzümü kara çıkartmaz.
Bir taraftan da benim için çok keyifli bir heyecan meydana getirdi bu internetten alış veriş olayı.. Gün sayıyorum, kargo bekliyorum, çocuk gibi sevinçle paketi açıyorum..
Keyifli alış-veriş deneyimi için teşekkürler markafoni!

J.

22 Kasım 2010 Pazartesi

JuVe Olay Yeri: "Prensesin Uykusu"


Bir Prensesten çok, Çağan Irmak'ın uykusu sanırım bu.. Ne hevesle gittim, ellerim boş kaldı diyerek çıktım..
Çağan Irmak'ın toplama pozitif düşünce kitapları ile, kendisine yöneltilen film eleştirileni ti'ye alarak  film içinde cevap verdiği, eli değmişken biraz -başarılı! hakkını yememek lazım- animasyon ve çizgi-film geçişler yaptığı,
bomba gibi oyuncuların kendi oyunculuklarını tatmin ettiği bir filmdi..
Sevinç Erbulak ve Genco Erkal'ı hiç tiyatro sahnesinde seyretmemişse izleyici, filmde oyunculuklarına doyabilir..

Kaderin kadersizliği, bir şeyin -kötü bile olsa- olmasında o an üzülsek bile başka bir şeyin oluşması için iyi oalcağını anlatan pozitif düşünce kitapları vardır ya hani, bu kitapları sınıflandırın, en basit olanlardandı işte bu kitap!
Film konusundan bahsedeyim isterseniz özetle, bu kadar şiddetli eleştiriden sonra..
 2 ev arkadaşı vardır, kuaför bir kadın ve kızının apartmanlarına taşınıp, kadının eski sevgilisinin eve gelip kıza bir tokat atıp, kızın komaya girmesiyle hayatları değişir.. Aralarında bir bağ oluşur, kızın yazdığı günlüğü tamamlarken uyandığında okusun diye, günlüğün içinde kızın tuttuğu dilekleri gerçekleştirmeye çalışırlar..

Çok gitmek istiyorsanı,z ben sizi engellemeyeyim; ama benim beklentilerimi karşılamadı film..
Sonuçta aynı salonda seyrettiğin kişilerden bir çoğu oldukça güldü, ben 1-2 sahne dışında pek gülecek bir şey bulamadım..
Çok daha güzel işlenebilir bir konu olabilirdi, dediğim gibi aynı konuyu çok daha farklı yansıtabilir, sıradanlıktan kurtulabilirdi.. O efsane oyunculara ve başarılı animasyon geçişlere yazık olmuş..
Bir de film sanki Redd grubunun tanıtımı için yapılmış, gereğinden fazlaca bahsedilmiş.. Sebebini anlayamadım.. Filmi izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız.

İçerik uyarısı:
Ekşi sözllükte okuduğum şu yoruma tamamen katılıyorum;
genco erkal arabada ölse, tam o sırada redd kızı öptüğü an kız uyansa ve film orada bitse kurşun yemiş gibi çıkardık salondan yemin ediyorum.


İçerik uyarısı sonu




J.

7 Kasım 2010 Pazar

JuVe Olay Yeri: "J'adore"

Sonunda..Evet sonunda efendim olay yerimiz J'adore..
1 senedir methini duyduğum, bir fırsat bulup gittiğimde, boynum bükük geri dönmek zorunda kaldığım J'adore'a sonunda gidebildim.. 
Ben çikolata tutkunuyumdur; ama her çikolatayı yemem, illa ki bitter olacak.. He, tatlı krizi geldi mi, gözüm bitter,sütlü,fındıklı, fıstıklı görmez, ne varsa süpürürüm.. Küçük portakallı, üzümlü bitter kaplı drajelere bayılırım, 1 oturuşta hepsini yiyebilirim.. Çikolata fondüsüne bayılıyorum; uzun bir süre malum dükkandan yedim, fakat malum dükkan fiyatlarını gereksiz yere arttırınca fondü tutkumdan da biraz uzaklaşmıştım.. 
Yakın arkadaşlarım "Taksim'de J'adore git, orda yediğin gibi bir çikolatayı hiç bir yerde yememişsindir, çok güzel bir yer, sunumları harika, oh!la la beatrice yemeyi unutma! fondü'yü 2 kişilik isteme, gittiğinde 1 kişilik iste, 2 kişiye yetiyor" dedi..
Sevgilimle büyük bir hevesle gittiğim bir gün, yer olmadığından boynum bükük dönmüştüm.. 
Geçen hafta tekrar gittik.. Kendimi her şeye hazırlamıştım, yeniden boynum bükük döndüğümde üzülmemek için fazla heveslendirmedim kendimi.. 
İçeri girdiğimde, beklentisiz "yer var mı?" sorumu yönelttim garsona, "tabii" cevabını duyduğumda daracık tahta merdivenlerden, sıralı çikolata dağına bakmadan uçarak çıktım..
Bu fotoğrafı aşağıya indiğimde çektim, gördüğünüz gibi pas geçilecek gibi bir çikolata topluluğu değil bahsettiğim dağ:)


Sonrasında yukarıya çıkıp, kendimize küçük masalarda bir yercik bulduk, hiç gitmediğim halde birden Paris'te butik bir çikolata dükkanında hissettim, belki kendimi şartladığımdandır.. 


Siparişlerimizden önce,hemen bir sürahi limon dilimi ve nane yaprakları içeren su ve kesme su bardağı geldi masamıza..

Mutlu,mesut bakıyorum suya..Sanki ilk defa su gördüm!
Hemen siparişlerimizi verdik, "Oh! la la beatrice ve bir fondü sil vous plait!"


Yoğunluktan biraz gecikse de, değeceğini bildiğimden -yandaki masalarda gözüm- hiç mızmızlanmadan bekledim.. 




                                                  Karşınızda 1 kişilik fondü çikolatası!
ve..

meyve tabağı...

Şimdi sırada beatrice'de....
Oh!la la! demeyeceksiniz de ne yapacaksınız bakalım.. 



İçinde meyve parçaları, çikolatalı ıslak kek, eritilmiş çikolata ve şanti var .. 
Hepsini bitiremedim tabii.. 
Benden tavsiye, öğünler 2 kişilik burda, gittiğinizde 2 kişiye bir tane sipariş verin..

Yemelere doyamadım, kalanı paket yaparlar mı acaba diye düşünürken de hiç utanmadım!
Mutlu mesut ayrıldım, en kısa zamanda yeniden buluşmak dileğiyle ayrıldım... 
Hee.. He sap ne kadar diye sorarsanız, yedik, içtik, eğlendik, 20 lira hesap ödedik.. 
Denemedim, bir dahakine de çok övülen aromalı sıcak çikolatalarını deneyeceğim; ama bunun için havaların biraz daha soğumasını bekleyeceğim... 

Bu güzel pazar gününde erkenden yazdım bu yazıyı, alışveriş merkezlerinde boğulmaktansa, alın fotoğraf makinenizi, çıkın dışarı, yalnız ya da bir yol arkadaşıyla, önce karaköyde balıkçılarda oynayan kedileri sevin, sonra da tünelden yukarı çıkarken köpekleri:) Yemek yiyin güzelce, kitapçıları gezin, J'adore da güzel bir mola verin.. 

Sevgiler.. 
J.
Related Posts with Thumbnails