28 Nisan 2010 Çarşamba

"Dog whisperer"

Bu seri yeni başladı bildiğim kadarıyla;ama en azından 1-1.5 aydır reklamlarını görüyorum,bir türlü fırsat bulup seyredememiştim.
Köpeği olanlar,köpek sevenler bence bu köpek terbiyecisi adama bayılacaklar.

Cesar Millan, en çirkef,en problemli,en asosyal,en yaramaz köpekleri bir şekilde -tabii ki sabır göstererek- terbiye ediyor ve onlara patronun kim olduğunu  gösteriyor. 


Köpek terbiyesi çok zor bir iştir, çişini öğretmek, lafınızı dinletmek, birlikte yürüyüş yaparken sizi çekmeden yanınızda uyumlu bir şekilde yürümesini sağlamak,etrafa dalaşmamasını anlatmak çok zordur. 


Cesar Millan -dog whisperer- sadece bu tarz problemleri olan köpeklerle çalışmıyor, 2 senedir çiftliklerinde yaşayan,hatta  bebeklerine baktıkları köpeğin hırçınlığından bir defa bile ellerini sürememiş olan sahiplere, ön patileri olmadığı için yürürken göğsü acımasın diye yaptığı aleti kullanmayı reddeden sahiplere, şımarık köpek sahiplerine ya da hani şu sesi kendinden büyük laf dinlemeyen huysuz küçük köpek sahiplerine.. Hepsine yardım ediyor, hatta hiç görmediğim bir tip olan bıkmış,yorulmuş bir köpeği, sallanan kuyruklu,mutlu dans eden bir köpek haline getirdi.. Mucize gibi!
Efendim yukarıda gördüğünüz yakışıklı pitbull'da kendisine ait, böyle huysuz,asosyal köpeklere yardımcı olması için yanında götürüyor..Evet,yanlış duymadınız, bir pitbull'u huysuz köpeklere yardımcı olması için götürüyor, pitbullar savaşçı,kötü köpekler değildir, bir köpeği nasıl yetiştirirseniz o olur, aynı bir çocuğun yetiştiriş tarzınıza göre şekil alması gibi...
Öyle ki köpeklere fısıldayan adam , bazen yardım amacıyla çocuklarını da dahil ediyor işe, buna en çok "köpek filan yok! köpekleri kedileri elleme!" anne-babalarının görmesini isterim.. 
Şunu da söylemeliyim, bir köpeğin bir çocuk için, tabii ki bir büyük için de arkadaşlığı çok başkadır, bunu ancak ona sahip olan anlayabilir. 


Efendim, uzun lafın kısası dog whisperer- national geo.tv'de salı günleri saat 21:00'da, bu da internet sitesi..
İyi seyirler.. 


J.

Apartman yaşamı zor zanaat..

İnsanlar yaşlandıkça mı huysuzlaşıyor,yoksa huysuzluklarını bastırabildikleri yaşlar genç yaşlar da yaş geçtikçe mi "amaaan boşver gitsin" durumu oluşuyor da mantıklarını da bir kenara koyup, canlarının istediği gibi davranmayı bir alışkanlık haline getiriyorlar bilemiyorum..

Alt katımızda gerçek bir psikopat oturuyordu, karısını dövmesini geçtim, çocuklarının kollarını filan kesmişti, komşuların dışarıda bırakılan ayakkabılarını saklıyor ya da süt döküyordu.. Böylesiyle oturmak zaten çok zor apartman yaşamında;ama çok daha enteresan kendi için küçük savaşlara dönen olaylar yaşanabiliyor..

Bizim 2. katımızda temizlik hastası bir teyze oturuyor, herkesin yaşamı kendine, analiz etmek de bana düşmez;ama kendi yaşamında ki kirlilikleri evini temizlemesiyle arıttığını düşünüyorum;ama bu etrafa zarar veren bir temizlik anlayışı.. Bahçe katı ve bir alt katı olduğu gibi saç,kıl,toz oluyor..Ne zaman baksanız bir şey sirkeliyor, bin kere yapmaması rica edildiği halde aynı tas aynı hamam. Geçen gün ders çalışıyordum, bir gürültü koptu," birine bir şey mi yapıyorlar noluyo?" diye düşünürken kapıyı açtım, anlaşıldı, bahçe katındaki genç çiftin koca olan parçası yukarı çıkmış sinirle,artık nası delirttilerse deli gibi kapıyı yumrukluyor.. Kadın üstlerine temizlik yaptığı suyu atmış, onlar da toprak atmışlar ona..Daha akıl erdirilmez olan kısmı,adama kapıyı açmaması ve ben dışarı baktığımda hala kadının bir şeyler silkeliyor olması.. "Yok artık!" di mi? Bir de duysanız nezih yerde oturuyoruz güya..

Dün de eve geldim,annem kapıda karşıladı,dedi gene kavga çıktı.. 3.katta oturan yaşlı bir başka temizlik hastası teyze, mutfak ve çamaşırların asıldığı taraftan aşağı kedilere parça et atıyor.. Yeni yöneticimiz -ki kendileri yeni taşındı sayılır- çok iyi insanlar ailecek, adamcağız kapıya gidip demiş ki "bu böyle olur mu? neden böyle yapıyorsunuz"- ki kendisi bahçede kedileri doyurmak için belli bir alan yapalım, etraf kirlenmesin,hem de tek bir yere alışmış olurlar diyerek güzel bir öneri getirdi-  kadından cevap "sen de hiç düzgün biri değilmişsin" diyerek adamın kafasına at bütün etleri!

Aynı yönetici ilk olayda kadınla görüşmeye gittiğinde, kadın 10 yaşındaki çocuğunu çıkarıyor kapıya konuşsun diye.

Çok can alıcı bir cümleyle bitirmek isterdim;ama yok..diyecek bir laf bulamadım..

J.

23 Nisan 2010 Cuma

Sevinin küçükler, "ÖVÜNÜN" büyükler!

Bugün "onların" günü..
Ata, geleceğin temsilcilerine armağan etti bugünü,boşuna da etmedi, ülkenin geleceğini, ülkenin geleceğinin belli olduğu yerin-TBMM- açıldığı günü armağan etti onlara,bir zamanlar çocuk olan hepimize.
Ülkenin geleceğini,ülkenin geleceğine bıraktı..

Kimlerin günü mü bugün, daha ilköğretim sıralarında 100 kişinin tacizine uğrayan ve bunları yapanların isimlerini "sır" kabul olduğu, 2 küçük kız kadar,  en az şaşalı okullarda dizinin tepesinde etekle okula gidip gelenler "kadın" oldum sanan küçük kızların günü bugün,

okuluna 1-2 km ötedeki evine yol olmadığı için gidemeyip, yatılı kalan sonra ne olduğu bilinmeden günler sonra ölü bulunan "Umut" kadar, tüm derdi yeni bir playstation, yeni bir oyuncak olan şımartılmış şehir oğlanların günü bugün,

Başına bir şey gelir diye camdan bakarak yan apartmana gönderdiği , kapatılmayan foseptik çukurunun içine gözleri önünde düşen ve ölen Yeliz Keçeci'nin kızı Aslı'nın günü bugün..

Tüm bunların ardında, çocukken öğrendiğim şarkı geliyor aklıma,

"Sevinin küçükler, ÖVÜNÜN büyükler! 23 Nisan kut-lu ol-sun!"


J.

Kaynak: Çok sevdiğim,sıklıkla bahsettiğim ve hep bahsedeceğim zeynepinyeri

21 Nisan 2010 Çarşamba

Bir kaptanın seyir defteri..



Bu yazı abim için...

  bu şarkı da onun için...

Abim kaptandır benim, uzak yol gemi kaptanı, uzun zamandır evde bizimle birlikteydi, uzun zamandır bu kadar çok beraber olmamıştık..
Ehliyetini yükseltmek için sınavlara girdi, beraber saatlerce dövüş kakış ingilizce çalıştık, bitti oturdum konuları yetişsin diye fener,dalga bilmem ne soruları çalıştım,anlattım..
Küçük kız kardeşi nişanlandı..
Uzun bir süre de konuşmadık,tartıştık.. Tartışmasak olmaz zaten..

Çabucak gidip gelecek, yine yeni hikayelerle dönecek, ne anlattığını gülmekten anlayamacağım dönünce, sonra çözümleyeceğiz yine ve yine o gördüğü binbir memleketten sadece çikolata,şarap ve bilimum lüzumsuz bibloyla geri dönecek:)


Çabucak git ve gel.. 
Seni seviyorum.. 


J.

20 Nisan 2010 Salı

"7.cennet" ve "House hakkında her şey"

James Patterson kitaplarını çok sevdiğimi daha önce söylemiştim, bir solukta okuyorum kitaplarını,hiç bitmesin istiyorum.Onu ilk okumaya başladığım seri,sinemaya da uyarlanan dedektif Alex Cross serisi olsa da , en sevdiğim seri "kadınlar cinayet klübü"..
Daha önce de bahsetmiştim ,yine kısacık bahsedeyim, ana karakter bir dedektif ve yakın arkadaşları bir avukat,bir adli tabip, bir muhabir olayları çözümlemeye çalışıyorlar, bu sırada kendi hayatlarının da tam ortasındasınız, yani "klasik biri öldü ,kim öldürdü acaba?"'dan öte, karakterlerin gelişen hayatlarını da merak ediyorsunuz.
Hatta dava için ne kadar hazırlandığını görüp,avukat kadar heyecanlanıyorsunuz,kaybettiğinde "hadi yaa! tühh!" diyorsunuz.. Bir haber atladığında kızın alnından öpmek,dedektifin "kadın" olmasının da etkisiyle - ki kadın baş kahramanlı dedektif hikayelerini pek sevmem- gidip kötü adamları hakladığında "yürü be yavrum" diyorsunuz içinizden..En azından ben diyorum:)
Türkçe güzel bir resim kaynağı bulamadığım için,aynı temaya sahip ingilizce versiyonunun kapağını koydum,
7.cennet 2 ana hikaye ve ayrıca yan hikayeler içermesine rağmen ayrıca 2 yazarın ortaklaşa yazmasına rağmen oldukça başarılı yazılmış bir kitap, bazı kısımları oldukça abartılı olsa da - patlamalar,vs.- beğendim, su gibi aktı,gitti, en kısa zamanda 8.'nin türkçeye çevrilmesini istiyorum.


Nasıl House bağımlısı olduğumu arama motoruna yazacağınız "house" ve ardından basacağınız enter tuşunun karşınıza çıkaracağı sonuçlarla görebilirsiniz. 
Efendim kitabı çıkmış şimdi de House'un, "House hakkında her şey" . Henüz okumadım, hatta bugün haberim oldu kitabın varlığından, ki dün kitapçıdaydım,nasıl görmedim bilmem, bugün internetten ufak bir araştırmayla şu bilgileri elde ettim,siz de isterseniz göz atın.
Ekşi sözlükte okuduğum bir yoruma göre, keyifsizmiş,çeviri güzel değilmiş ayrıca ilk 3 bölümle alakalıymış kitap..
Bilmiyorum,belki almak isterseniz,benden haber vermesi,benim önce biraz incelemem gerek:) Siz benden önce alırsanız ya da incelerseniz lütfen yorum bırakınız..

iyi okumalar..

J.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Aslan burcuyum da ben.. Belli zaten!

Beni buluyor,gerçekten..
Çok yakın bir arkadaşım, yeni çıkmaya başladığı erkek arkadaşıyla tanışmam için çok ısrar etti, yarım saat uğrayacağımı söyledim yanlarına..

Dakika 1,gol 1..

çocuk: (bana hitaben) burcun ne senin?
ben:     aslan
çocuk: Belli zaten saçlardan..

ben: :S

İltifat desem değil,alay etti desem ne alaka.. Hani 40 yıllık arkadaşım olur anlayabilirim,sadece yarım saat gördüm adamı..

Diyecek laf bulamayrum..

J.

18 Nisan 2010 Pazar

80'ler geldi.. Evde yokum!

Efendim,geçen gün elektronik posta kutuma bir posta gelmiş, Caferuj -sabah gazetesinin moda ilgili hem eki hem de internet bıdısı- 'dan bir ilgili blogumu beğendiklerini,moda ile ilgili bir şeyler yazmamı , inceledikten sonra yayınlayabileceklerini söylemişler.
Kendilerine çok teşekkür ettim, severek takip ettiğim salıncaktaikikisi'ye yönlendirdim -banucum kusura bakma fikrini sormadım;ama beğenirsin ya da beğenmezsin,en azından işin ehlisin :) - moda benim hiç ilgi alanımda değil dedim,iyi çalışmalar diledim,bitti..
Konu açılmışken bu senenin modası 80'lere dönüş, kabus vatkalar geri döndü. Bir kabusta kaburga altında biten paçası kısa kalan pantolonlar. Yani bu işin bir ortası yok mu, ya o pantalonlar belden aşağı düşüp çatallar gözükecek ya da moda diye kaburgamızın altında mı duracak?


Bir de bu olur olmaz "-taytın var mı? -var!-giy gel o zaman" insanları var, hepinizin evine ayna alamam ki?
Hepiniz mi evde yalnız yaşıyorsunuz?Kimse "olmamış evladım,değiştir üstünü" demiyor mu acaba?
Bu taytta herkese yakışan bir şey değil ki..

Ha bak şu aşağıdaki gibi olanlara hiç lafım yok,boynum kıldan ince diyor, 80'ler çok geride kaldı,bırakın orda kalsın diyorum..


J.

13 Nisan 2010 Salı

Değişik insan tipleri vol 1.

Değişik insan tipleri var a dostlar! Ben paylaşayım, siz de bana paylaşın.. Çözümleyelim bu ilginç türleri..

Dostlar alışverişte görsün insanları;
bu tipler,elinde böyle afili alışveriş dükkanlarının poşetlerini taşıyınca, bir şey oldum sanıyorlar.. Yürüyüşleri değişiyor, hatta sadece hava olsun diye elinde bu poşetlerle -poşetten ziyade kağıt olanları makbul- gezen var, hatta bir yerden bir yere bir şey taşırken,eline verilen poşeti beğenmeyip, "başka poşet yok mu?" diye soran var..
Var var.. Poşetle kendine güven sağlayan insan var.. Tabii poşetle kalmıyor, marka herhangi bir şey taşıyıp da onunla kendini bir şey sanmakla da devam ediyor da.. Ben o boyutlarına kadar yazmak istemiyorum şu anda..

Askere gitmesi zorunlu kızlar;


Şimdi şöyle, bazı erkekler için derler ki "askere gitsin de aklı başına gelir", heh , bazı kızlar var ki, böyle bakıyorum, "çalışmaya başlasalar düzelirler" diyorum;ama düzelmezler;çünkü bu tip kızlar, "çalışmak" değil, koca bulup para yeme meraklısılar.. Gittikleri,hizmet aldıkları bir insanla- bu bir bakkal olabilir,banka yada restaurant olabilir- konuşurken karşındaki insanın "insan" olduğunun farkında olmuyorlar.. "Bu neaa bööylaaa, hiç beğanmadım, bunun bilmeaam nalısı yok muuaaa? ohaa yaa... gerizekaalı mısın bu ne böyle? " ve ne "günaydın" ne "teşekkür ederim" ne de bir  anlayış..O yüzden bu kızların askere alınmasını düşünüyorum, belki o zaman akılları başlarına gelir, ne idüğü belirsiz yayvan ağızlı kurbağa konuşma biçimlerini değiştirirler.

Kitap okuyorum,nası belli etsem hastaları:


Bu burada blogumuzda yaptığımız kitap tavsiyeleri gibi bir şey değil, yolda kitap okumak gibi de değil..
Minibüs hayal edin, hınca hınç dolu, kendinizi tutacak yer yok , kitap okuyor ayakta, kapının dibinde..
Okuduğu kitap öyle macera romanı filan değil, felsefe tarihi ile ilgili bir kitap.. Yani bırakın öyle ayakta kapı diplerinde kitap okumayı, ben "cumhuriyet" gibi bir gazeteyi okumak için bile oturur vaziyete geçmem gerek anlamam için..Buna ancak," kitap okuyorum nası belli etsem kişisi" diyebiliyorum;hatta genel manada herhangi bir kitabıda okuduğunu sanmıyorum bu kişilerin, bu en yukarıda anlattığım poşet taşıma hastalarıyla aynı kategoride, tek ki hava atma olayları "kitap okuma".. yani "entel havacılık"..
Böyle değişik tiplerde var, ev kitap dolu,tek kelimesi açılmamış..

Ha derseniz ki JuVe sen çok mu normalsin, anormalliklerimi de yazıyorum zaten şekerim derim ben de:)

Şimdilik bu kadar, sizden naber köşesinde görüşmek üzere:)

J.

8 Nisan 2010 Perşembe

Sınav Stresi

Bu pazar yine öss stresi çekecek bir çok öğrenci arkadaşıma bu yazı..

O günler daha dün gibi aklımda ve hala "öss" stresi kadar olmasa da sınav stresi içindeyim,sizi anlıyorum..
Her geçen tatil günü,hiç bir zaman "tatil" değil, bir ders çalışma günüdür, sıcak havalar gelir, bahar olur, çiçekler açar, her zaman yetiştirecek bir konu,tekrar edecek bir bölüm, öğrenilecek yeni şeyler ve bir sürü deneme sınavı vardır başınızda durup bekleyen..

Bitmez, etraftan gelen beklentiler vardır, "yaparsın sen" diyen iyi niyetliler bile üstünüze bir ton ağırlık koymuş gibi huysuzluk etmenize sebep olur, "o" kara gün başıma bir şey gelirse, ya ayağımı kırarsam ya kolumu kırarsam.. Yaparsamlar,edersemlerle kendimize görünmeyen demirlerle bir hapis yaratırız böylece.. 


Erkenden oluşan bir meslek seçme zorunluluğu, amacından sapmış bir üniversite okuma anlayışı da beraberinde..
Üniversite "meslek edindirme" yeri değil ki aslında;ama ülkemizde böyle..Maalesef..

Ve üzülerek belirtmeliyim, arkadaşlarımdan çoğu ve ben de dahil -ki istediğim şeyleri okumuş olmama rağmen- çok başka şeyler yaparak mutlu olacağımızı düşünüyoruz şu anda..

Şimdi ki aklımda olsa "öğretmen" olurdum diyen bir veteriner arkadaşa, istediği eczacılık bölümünü kazanabilecekken , "erkek adam napar , mühendis olur " mantığıyla makine mühendisi bir arkadaşa sahibim.
Şimdi sınava girecek ,girmeye hazırlanan arkadaşlarımla ve staj yaptığım okulda bulunan genç arkadaşlarımla konuşuyorum,değişen bir şey yok erkekler "mühendislikten" başka bir şey düşünmüyor yine..

Arkadaşından ayrılmamak için, sayısal seçmezsen "o kadar da akıllı değil" düşüncelerinden kurtulmak için, anne-babanın,çevrenin isteklerini yerine getirmek için öyle böyle bir bölüm seçimi ve ardından da meslek seçimi..
Kaçımız mesleklerimi seçerken gidip yerinde uygulayıp, gördük ki..

Biraz araştırdık,biraz okullara baktık, ne yapıyorlar sorduk soruşturduk, iş alanlarına baktık,seçtik..
Biyoloji bölümüne öss'de tek bir biyoloji sorusu çözemeden okuyan kişiden hangi verimi bekliyoruz ki? 
Böyle bir sürü insan var..  Eminim hepinizin bölümlerinde vardır..

Şimdi ki sistemi daha iyi buldum,günlere bölünmesiyle, bölünen ağırlıklı not sistemiyle.. Biyoloji seçecek kişi, çok da matematik çözmese de  oluyor artık;ama biyoloji çözmeden giremiyor bölüme..

Öss 'ye -yeni adı ygs sanırım- girecek arkadaşlarım, eğer kendinizi yaymadıysanız, çalıştıysanız, uğraştıysanız öyle ya da böyle denemelerde yaptığınız kadar bir puan alıp bir yerlere yerleşeceksiniz,buna inanın..
Asıl düşünmeniz gereken, ardından yapacağınız seçimler ve bu seçimlerin sizi mutlu etmesi, lütfen bunu unutmayın..

İşine gelmediklerinde sizi  "çocuk" işine geldiklerinde "büyük" sayan çevrenizdeki büyüklerin baskısını bir kenara atın, güzel üniversiteli günlerin kapınızda olduğuna inanın..
Hepinize başarılar diliyorum!

J.

İlk resim kaynak

7 Nisan 2010 Çarşamba

MiM:2009

Nilo ve Çilli beni mimlemişti,malumunuz sınav haftası dolayısıyla  buralarda değildim.. Neyse ki formasyon sınavlarım kaldı bir tek,bölüm sınavları bitti..

2009 neden iyi geçti? diye sormuşlar bana.. 


2009 çok süper bir sene değildi benim için, böyle çarpıcı seneler vardır hayatımda hatırladığım, bu o senelerden biri değildi;ama güzeldi.. 


*panik atak geride kaldı ve ilaçlar da.. Bu yüzden güzeldi.. 


*3 yeni yer gördüm, Ankara,Bursa ve  Palamutbükü..

*Sevdiceğimle nişanlandık..:)

*uzun zamandır abimle bu kadar vakit geçirmemiştim,2009 da bu fırsatı öyle ya da böyle elde ettik...

*Herkesin sağlığı yerindeydi,tüm sevdiklerimin.. Gerisi önemli değil..

*Blog!! Blogger oldum ben, 2009da blog yazmaya başladım ve bir sürü güzel insan tanıdım bu sayede..

Aklıma bunlar geldi hep,dedim ya bir kaç parlak olay dışında benim için sıradan bir seneydi 2009..

Ama 2010 güzel olacak.. ve hep beraber göreceğiz.. 

:)

Mim pası zamanı; aramızda yeni katılan "nine oceans", oyunbozan ve spoilsport'un sahibi, efsa bu mimi cevaplasınlar ,bakalım onların 2009'u sevme nedenleri neymiş..

görüşürüz..

J.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Take it easy




çok zorlayabilir hayat,
öyle olmadığına eminim.. 
Bence biz onu zorluyoruz, zor hale getiriyoruz.. anladım bugün.. 
Sanmayın ki beni zorlamadı,öyle eften püften söylüyorum,
beni çok zorladığı oldu;ama son zamanlarda zorlayan o değil, 
"benim.." 

İçinde en sıkıldığınız şeyleri yapsanız da, 
güzel hale getirebilirseniz bir şekilde hiç de zorlanacak bir şey olmadığını görüyorsunuz.. 

Biz yoruyoruz,anladım bugün.. 

Hayatın sırrını çözmedim bugün,
sadece hep geçsin,gitsin,bitsin istiyorum ya.. 
Aklımda hep bu.. Hep küskünlük.. 
Belirsizlikleri sevmediğimden belki de.. 

Ama bugün belirsizliklerin içindeki güzellikti belki de.. 

JuVe'den size  şarkı hediyesi bir de.. Lütfen tıklayınız.. 




He will be loved... 

J.

1 Nisan 2010 Perşembe

Merhaba dünyalı, ben dostum!


Bugün okuldan dönerken sınıftan bir arkadaşımla aynı minibüste dönüyorduk, bana "kudüste müslümanlar mı yaşıyor" dedi önce, "nasıl yani?" surat ifademle baktım..
Sonra "türkler mi çoğunlukta acaba? her yerde kanayan yaramız kudüs yazıyor" diye sordu.. 


Ben verecek cevap bulamadım.. 


J.
Related Posts with Thumbnails