31 Ekim 2009 Cumartesi

Şimdi haberler...

*Dayanamıyorum artık haberleri seyretmeye gerçekten...
ilk haberimizle başlıyorum,dün seyrediyorum,cumhuriyet kutlamaları ile ilgili haberleri veriyorlar... Vali Güler, kendisi gibi gülümseyerek ve beğeniyle karşılayacağımız bir sunum yaptırmış.. Pasta var kat kat, pastanın içinden Atatürk çıkıyor! Bunun resmini koyacaktım;fakat bu şekilde bir malzemeyi Ata'mı alet edip,bir de kendi bloguma koymak istemedim...
Ya pastadan ne çıkar? Dansöz çıkar.. Gülüp,eğleneceğimiz biri çıkar... Bunları düşünmüyorlar mı? IQ seviyeleri o kadar düşük mü? hayır değil tabii ki.. Gayet planlı şeyler bunlar..Ne mi oluyor, toplumunun gözünde hafifleştirme,basitleştirme çabaları bunlar.. Yedik mi? Yemedik...
FriendFeed de bir arkadaş söyledi,çok süper söyledi..Şapka devriminde de şapkadan Atatürk çıkmasını bekleyebiliriz...

*Peki bitti mi yürek dağlama haberleri ,biter mi hiç? Hastanede kanser tedavisi gören,solunum cihazına bağlı olarak yaşayan hastanın,hasta yakınları "fişini çekmiş". Yani ben hastane ortamını bildiğim için ,devlet,üniversite,özel hastane hepsinde çalışmışlığım ya da staj yapmışlığım var ortamlarını gayet iyi biliyorum, her yere pataküte girmesine izin verilirse insanların, sadece kendi hastasının değil isteyen dilediğinin "fişini çekebilir".
Biz de önemlidir, refakat etmek,hasta yanında durmak, kimse bir yol,yöntem,adap bilmez, doktorun verdiği diyeti filan dinlemez, ameliyat olmuş daha bağırsak hareketleri başlamamış,su bile içirmiyorlar dersiniz anlamazlar!! Evlerinde özenle kaynakttıkları kemiğin suyuna olan çorbayı , olmaz içemez dersiniz, bunu hakaret kabul eder,üzülür, "çok biliyorlar" derler..
Ben bildiğim halde serum bile değiştirmem, ilacını vermem kendi hastam bile olsa hastanedeysem;çünkü bir problem çıkarsa sorumluluk bende değil oranın hemşire ve doktorundadır..
Çok bilen hastalar , kıvırırlar serum hortumlarını, ne ilacı var serumun içinde belli değil, kısar ilacı, nooldu dersiniz? tuvalete gittik der.. Sıkıldı der..Fenalaştı der... O ilacın hızlı mı gitmesi gerek damardan,yavaş mı gitmesi gerek,bellibir yere gelince bir şey mi eklenecek nooolcak...

Daha neler anlatırım ben size de.. Artık haber falan seyredemiyorum,bunlar bilebildiklerimiz, kimbilir neler oluyor diyorum..
Yine de boyunumuzu bükmemek gerek... değil mi?

Sevgiler...
J.

30 Ekim 2009 Cuma

bunu da gördüm...

Annem 2 gündür kadıncağız,ayakları poposuna vuruyor,hasta olduğum için koşturup duruyor her şeye, kızım şuraya telefon aç ,bir su getirsinler dedi.. Açtım, bir su getirir misinizin cevabı "cuma'dan sonra" oldu ki başka yerden almaya başlamıştık, daha hızlı getiriyorlar diye yine orayı aramıştık.. Kavga edecek halim olmadığı için tamam,dedim kapadım..Annem yeniden açtı telefon, "bu sizin ekmek paranız, nasıl davranıyorsunuz" a cevapları ; "bizden almayın o zaman" ...
evet.. hatta ameliyatı bıraksın doktorlar, öğretmenler öğretmeyi bıraksın ,öğrenciler öğrenmeyi...
Benim bildiğim insana saygı,hizmet herşeyden önce gelir ,inançlarınız bunu söylüyor..
Bu günü de gördük, daha dün hep bekçisi olacağımızı söyledim burdan;ama biz hiç bir şeyin bekçisi olamayacağız bu gidişle...

J.

29 Ekim 2009 Perşembe

Atatürk..



bazen sadece insanca yaşamak istediklerinden
o kadar mahrum kaldığını
ve
ne kadar erken
buradan göçüp gittiğini düşünüyorum..
Sen bizi bıraktın ardında,
cumuriyeti kurdun,
her şeyi önceden bildiğin gibi
bugünleri önceden tahmin ederek
bize yol gösterdin..
seni çok özlüyorum,
bize küçükken nasıl öğrettiler seni,
nasıl sevdirdiler ki,
Allah'la beraber oturuyordun hayalimde,
uzakta bir yerde..
Çocuk aklım seni koyabileceği en üst yere koyabilmişti bu şekilde..
Sen kurdun,
biz koruyacağız..

J.

Hasta JuVe...



Hiç bir şeyim yoktu,
pazartesi günü başlayacak sınavlarımın verdiği psikolojik baskıdan başka..
Evelsi sene benetton dan bir şemsiye aldım,
dedim ki ,
bir kere vereyim para düzgün bir şemsiye alayım,
elimde bir şey taşımaktan nefret ettiğim için
çantama sığacak bir şemsiye aldım..
Sonra ilk kullanımda
eve geldim bir baktım ertesi gün paslanmış her yeri..
Geri götürdüm,değiştirilmesini
ya da bana paramı iade etmelerini söyledim..
Bana 3 haftalık incelemeden sonra
"kullanım hatası" olduğunu bildirir bir mektup gönderdiler.
Telefon açtım,
dedim nası kullanmam gerekiyor?
gerçek sözlük anlamında
şems=güneş demek
güneşten korunmak için yapılmış,
böyle mi kullanacaktım..
2 kere daha incelemeye gitti,aradan filmlerde ki gibi yapraklar döküldü,
mevsimler değişti..
Bana yeni bir şemsiye verdiler..
Ne mi oldu? Aynısı...
Gittim 5 liraya uyduruk bir şemsiye aldım,
1 senedir onu kullanıyordum...
düne kadar..
Paralandı dün, kadıköye geçerken ,
attım ve anneme telefo açtım,
kadıköye buluşmaya gelirken şemsiye getirir misin diye,
o da kapşonum var diye düşünüp,
getirmemiş..
Islandım ve akşam ateşlendim,
belimde tarif edemediğim ağrılar oluştu,
nereme dokunsanız oram ağrıyor,
bir de ateşlenince çok sinirlerim bozuluyor
oturdum ağladım..
Şimdi ateşim yok;
ama
hala süper bir ağrı var belimde,
çalışmam gereken de bir sürü sınav..
cumartesi günü de formasyon derslerim var...
he bu arada bu benetton-segue mağazasından yediğim son kazık değildi,
anneme geçen anneler gününde deri-kot bütük bir çanta aldım,
kadıncağızın bütün beyaz giysileri
lacivert oldu..
Götürdüm..Renk veriyor bu dedim ,
başka bir ürünle değiştirmek istiyorum
ya da
paramı verin..
Gene 3 hafta inceleme...
sonuç: kullanım hatası

Daha içinde bulundğum ağrılarla bir şey diyemeyeceğim,
siz gerisinin yorumunu getirin...
J.

26 Ekim 2009 Pazartesi

OH! Çok Şükür Rüyaymış..


Sabah nefes nefese kalktım, sonra uyandığuma bir sevindim anlatamam... Rüyamda lisede çok sevdiğim ;ama sınavlarından hiç bir üniversite dersinin sınavına girerken o kadar korkmadığım matematik hocam sınav yapacakmış,liseden 2 hafta sonra mezun olacakmışım,öss'ye girecekmişim.. En yakın arkadaşım Aslı matematik bölümünden mezun,ona diyorum hatırlamıyorum ben hiç matematik 50 net bile yapamam
toplam,giremem,sen hatırlıyosun matematiği seviyorsun ben biyolojiyi filan çözerim anca diyorum..
Bizim lisenin son Süper Lise öğrencileriydik,sonra Anadolu lisesi oldu,herkes bağırıyor,son süperler gidiyor diye-gerçekte de olmuştu-.. Sonra uyandım..
Ohhh çok şükür..Öss filan benden sonsuz uzaklıkta.. Sonra şimdi ismini hatırlamıyorum,kıvırcık saçlı bir amca var tv8de çıkıyor sabah kuşağında sınavkoçu, onu gördüm sabah sabah.. Ahh dedim yazdık şimdi girecek öğrencilere.. Altbeynime nasıl işlemişse 2001 de girdim sınava 8 sene geçti,hala lisede matematik sınavına giriyorum, hala öss'ye giriyorum rüyamda..
Şöyle bir düşünüyorum, üniversite okuyunca noluyor,pek bişey olduğu yok..Bölümüne bağlı daha çok, ben istedğim bölümleri çok isteyerek okudum;ama şimdi iş hayatına girnce,okuduğum bölümlerin real hayattaki işlevlerini görünce çok başka şeyler okuyabilirdim..
Herkesin üniversite okumasının şart olduğunu da düşünmüyorum,bazen sadece bir etiket oluyor üniversite, o çağdaki her insan için nasıl ölüm kalım meselesiyse benim için de öyle olmuştu ..
Şimdi şöyle düşünüyorum, belli bir dönem ders verdiğim için,insan kapasitesenin eşit olmadığını;ama bizde ki eğitim sisteminin hepimizi aynı ölçüte getirmeye çalıştığını görüyorum..
Süper aklıllı akrabam diyebeleceğim kadar yakınıma ders verdiğimde çocuğun kafası ders almayacak değil;ama istediği şeylere ilgilendiği şeylere çalışmaktan hoşlanıyor,diğerlerini öğrenemiyordu.. Eğer tee baştan sadece dört işlem öğrense gerisi yeteneğine bırakılsa olmaz mı.
Başka bir ders verdiğim öğrenci 5 dakika içinde o kadar güzel resimler yapıyordu ki,ağzım açıkta kalıyordu,ondan fen anlamasını beklemem onun bana "sen de böyle çiz!" o zaman demesi gibi bir şeydi...
Sonuç , üniversite mühim;ama beynimizi bu kadar kirletecek kadar değil, bir kaç dil öğrenmek, yeteneğinizin olduğu tarafta eğitim görmek mühim bence..

Blogumu belki de en azından bu yazımı okuyan arkadaşlarım, sosyal ve ekonomik durumunuzu önemsemeden kendinizi tanımak,yapmak istediğiniz işlerin gerçek hayatta nasıl olduğunu görmek için yazın bir çok yere gidin gönüllü olarak  yapabileceğiniz bir işin ucundan tutun, görün, sonra gitmek istediğiz okullara gidin ,öğrencileriyle konuşun, bazıları hakikaten sadece isim değil üniversite eğitimi veriyor,bazıları da sadece girmek için o kadar çaba harcadığınızyer size sadece etiket veriyor..

Bu zor yollardan en mutlu şekilde çıkabilmeniz dileğiyle..


23 Ekim 2009 Cuma

JuVe Olay Yeri : "Dean Koontz"



Bizim evde sanıyorum ki Dean Koontz'un yazdığı tüm kitaplar vardır;ama ben yakın zamana kadar okumamıştım.. Bir deneyeyim dedim;şimdiye kadar uzak durmamın  sebebi, benim okuduğum gerilim romanları, gerçeğe dayanır, tıpla ilgilidir, kafamı çalıştırır,düşündürür,bir şeyler öğretir..
Dean Koontz'un ilk okuduğum kitabı "Hız" dı, bu kitapta eşi komada olan eski bir kitap yazarı, eşi komaya girdiğinden beri yazarlığı bir kenara atmış,barmenlik yapmaktadır.. Bir gün arabasının üstünde bir not bulur, notta bir katilin uyarısıdır, önce sallamaz kötü bir şaka olduğunu sanar , kısa süre içinde de kendini aklamak için herkesten önce bu tehditkar katili bulmak zorunda olduğunun farkına varır..
Hiç yorum yapmadan 2. okuduğum kitabına geçeceğim yorumlarımı en sona saklıyorum..



En sevdiğim hayvanlar şu dünyada golden retrieverlar..  Bir goldi ile saatlerce oynayabilir,yanında huzur içinde uyuyabilir,onunla konuşabilir, onun da dertlerine ortak olabilirim.. O gülen surat yok mu, o her an sallanan mutlu kuyrukları yok mu.. Beni benden alıyor..!
"Yılın En Karanlık Gecesi" ilk eve geldi,teyzem bırt diye aldı okudu "çok muhteşem" dedi.. Annem aldı okudu "çook güzel" dedi..
Hayır, anneme" bunu mu beğendin" dedim.. Annem" öle konuşma beni de soğutuyorsun yazardan" diyor..
Kitapta geçmişinde gizemli bir tarafların olduğu Amy Redwing adlı bir bayan kötü duruma düşmüş golden'ları koruyup kollamaktadır,en son kurtardığı Nickie isimli golden'da herkesi etkileyen esrarengiz bir çekim vardır.. Bu sırada Amy'nin erkek arkadaşı mimar Bry'la ilgili gelişmeler olacaktır..
Şimdi komple anlatmak istemiyorum ;ama doğa  üstü apır sapır olaylar oluyor kitapta..
Genel olarak şunu söyleyebilirim, eğer nolcak nolcak,acaba nolcak? diye devamlı sorduğunuz kitaplar size hoşnutluk veriyorsa Dean Koontz kitapları tam size göre;ama kitabın 3/4ünü okumuşsam ve ne nedir bir fikir yürütemiyorsam, alıp yazar beni istediği gibi dolandırıyorsa ve kendi kafasına göre bağlıyorsa -ki bağladığı nokta beni özellikle hiç tatmin etmedi- o kitap beni sıkıyor..
3. bir kitabına da başlamıştım; "Koca" adlı kitabı tam bir yürek çırpıntısıyla başlıyor, mükemmel bir başlangıç var kitapta;ama 80 sayfa oldu, o 80 sayfada anlattığını ben 20 sayfada anlatırım,döndür döndür temcit pilavı.. 
Koca merak edenler için şöyle başlıyor, bir bahçıvan çalışırken telefon gelir, karını kaçırdık, 2.000.000 $'ı hemen getirirsen karını kurtarabilirsin.. 80 sayfa okudum ve kitabın arkasında ki tanıtımdan ileri gidebilen bir şey elde edemedim..

Sonuç.. Dean Koontz'u çok seveni var üzmek istemem;ama benim gibi bir gerilim,polisiye kitabı severseniz, sonuca giden yolda okuyucunun da katkısı önemli hem de merak etsin,araştırsın,bir tek kitabı okuduğuyla kalmasın,kitabı kapadığında bir şeyler öğrenmiş olsun,pembe dizi gibi bitmiş olmasın diye bir düşünceyle okuyorsanız, Dean Koontz'un yanına bile yaklaşmayın...

Gregory House or "Huge Ego,Sorry!"



Bu adamın,bu dizinin bağımlısıyım,
başlaması için günlerce geri saydım burda..
Takipçiler bilir..
4 bölümünü seyrettim ..
İlk 2 bölüm ardarda verilmişti zaten,
öğrendiğim kadarıyla hugh laurie 400.000$ alıyormuş
bölüm başı..
Ülkemizde aylık 400.000 lira  civarında alan Seda Sayan'ı düşününce
bu adama verilen para az bile!
İlk iki bölümü seyrettiğimde,
ahanda dedim,
sonunda yoksa o da mı düzene yeniliyor?
sonra ki bölümde ,
dizinin efsane 3lüsü geri döndü sonunda,
"chase,cameron,foreman"..
Hem de ne geri dönme!
3.bölüm afrikada ki bir diktatörün olaylı ölümü üzerine..
4.bölümde karmaya inanan bir milyonerin ,
çocuğu için milyonlarından vazgeçmesi üzerine..
Bence gitgide güzelleşiyor bu dizi,
artık sanki 5 sezondur karakterlerin oturmasını bekledik,
hızını aldı ve bütün hünerlerini gösteriyor herkes..
Bu arada duyduğuma göre beklenen gelişme olmuş
ve
son sezon denilen bu sezon,
son sezon olmaktan çıkmış:)
Bu adamı,bu diziyi yazanları,makyözü,dekor kuranları filan
hepsini alınlarından öpmek istiyorum;
çünkü bana her seferinde
"yok artık,bu kadar güzel bir dizi olamaz ya !"
dedirtiyor..
House..
I love U!

J.

22 Ekim 2009 Perşembe

Minibüs kültürü!!!!

Ya yok gerçekten insanlar çok angut..Yani bu dünyaya çocuk getirmek istiyorum;ama sırf bu angutlarla uğraşmasın diye yapmim diyorum, o kadar özene bezene çocuk yap büyüt, angutların içinde ruh hastası olsun sonra.. Anneme diyorum beni niye böyle yetiştirdin diye..
Bugün gene her zaman ki gibi minibüse bindim, önlere oturmuyorum genelde para mevzularıyla uğraşmayayım diye ;çünkü bindiğim minibüs hıncahınç dolu oluyor,3 kere mail attım kadıköy ve üsküdar belediyelerine ,bu hatta çok fazla hastane var , minibüslerde çok hasta,bebekli ve yaşlı oluyor,otobüs koyun diye,kendileri de 3 kere geri döndüler saolsunlar ilgileneceklerini bildirdiler.. Acıbadem-üsküdar diye bir otobüs hattı maalesef hala yok..
Neysem..Oturdum güzelce paramı verdim,paramı vermeden oturmam ben, popomun keyfinden daha önemli olan bir şey varsa "Başka İnsanları Rahatsız Etmemem Gerektiğidir." Daha araba hareket etmedi,ana duraktayız,gözümün içinde bir para sokuldu "şunu uzatabilir misiniz".. Ya halim yok anlatcak bunları..yoksa böle söve söve eğiticem hepsini.. Şöle bi baktım, verdim parayı,geri üzeri tonla bozuk olan parayı düşürmeden öndeki bana ben ona uzattım ve gene baktım.. Yanındakine şöyle dedi "neden baktı ki".. Yani o kadar normal ki,neden baktığımı anlamadı.. Gözümde güneş gözlükleri vardı,döndüm çıkardım güzelce gözlüklerimi gayet sakin ,dedim " merak mı ettiniz neden baktığımı, ben size anlatayım,kültür seviyesi bir nebze yüksek bir yerde oturuyorsunuz, benden de yaşınız büyük, dolmuşa binildiğinde ben kendim için rahatsız etmiyorum önümdeki kişiyi,sizin için neden rahatsız ediyorum, kalkıp verirsiniz oturursunuz.. " Başladı.. "bu bir dolmuş kültürüdür, elden ele verilir,senin gibiler antisosyaldir? -hanım öndekine para uzatırken sosyalleşiyor- senin gibiler yalnız kalır,kimse onlara yardım etmez" Dedim siz 41 yaşına gelmişsiniz -arada yaşını söyledi- ama öğrenememişsiniz hiç bir şey , 41 senede öğrenemediğinizi ben şu dakika size hiç bir şekilde öğretemem" .. Döndüm önüme oturdum.. Hala mırmırlanıyor arkadamda,inene kadar konuştu,böyle kediler vardır kızar kızar kendine kendine konuşuyor ,aynen öyleydi.. 
Valla diyecek laf bulamıyorum,bağırmanıza gerek yok diyorum ,ben size bağırmıyorum bir şey izah ediyorum diyorum, dikkati üstüne çekmek istediği için bağırdıkça bağırıyor..
Evet sizin gibiler yüzünden yer de vermiyorum,ooh bi güzel oturuyorum, ardıma bile bakmıyorum .. Çünkü bu size yakışıyor.. Anca "götünüzün" keyfini düşünün,başkasının rahatsız olabileceğini, sizin para muhasebenizi ve pis paralarınızı 50 kere tutmak zorunda olmadığımızı düşünmeyin.. Bu minibüs kültürünü dediğiniz gibi ben çocuklarıma öğreticem;ama çocuğum ne yazık ki sizin çocuğunuzla benim sizle yaşadığım gibi aynı yerde yaşayacak...

J.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Valkyrie

Sanırım 8-9 yaşlarındaydım,annem bana "Anne Frank'ın Hatıra Defteri" diye bir kitap almıştı, kitap bir yahudi olan küçük Anne Frank'ın ailesiyle beraber Alman Nazilerinden kaçarken yazdığı günlüktür ,daha doğrusu günlük kitap haline getirilmiştir.. 
Anlam verememiştim küçük aklımla bu zulmün neden olduğuna;ama sanırım annem ben de bir şeyler otursun diye bu kitabı almıştı bana..
Ben humanist bir insanım,diğer insanların inançlarına saygı duyuyorum , onlar benimkilere saygı duyduğu müddetçe.. Bir insanın "insan" olabilmesi önemli, ermeni olmuş,rum olmuş,hristyan olmuş,yahudi olmuş,zenci olmuş,japon olmuş, inançlı olmuş ya da inançsız olmuş olması benim için önemli değil, insan olmayı başarabilmesi,
diğer "canlıların" yaşam hakkına saygı duyabilmesi önemli..

2.Dünya Savaşı ile ilgili bir çok film ve belgesel seyrettim..
Bunlardan en sonuncusu bu haftasonu seyrettiğim "Valkyrie-Walküre".Başrol oyuncusu Tom Cruise vatanına çok bağlı bir albay olan von stauffenberg'i canlandırdığı filmde, Walküre operasyonunu başlatmak isteyen muhalifçiler, önce Hitler'i öldürmek ardından da darbe yaparak Hitler Almanyasının sonunu getirmek istemektedirler.. 


Walküre operasyonu Hitler'e yapılan  15. ve son suikast girişimi, sonunu bilmiyorsanız film sizin için belgesel tadından uzaklaşarak daha da seyredilebilir olacaktır sanıyorum;sonunu bilenler içinse belgesel tadında ve siyasi gerilimin doruğunda bir film.
Filmin en eleştirilen yönü oyuncuların mis gibi akıcı ingilizceyle konuşması.. Bana tuhaf gelmedi açıkçası,gayet de güzel seyrettim,bir rahatsızlık oluşturmadı..
Filmin imdb notu 7.2 benden de kendisine 7.5:)

iyi seyirler..

J.

15 Ekim 2009 Perşembe

Dipnot..

 Bir arkadaşım:) tutturdu da tutturdu friend feed e gir friend feed e gir.. Şimdi ben twitter a girdim ,baktım birşey yok bıraktım:DBana hitap etmedi.. Ama bu ff konusunda o kadar çok ısrar etti ki dur biraz gireyim kapatırım diye düşünüyordum -Joka kızma:)- Sonra hiç bilmediğim,okumaktan zevk aldığım bloglar gördüm..
Ve o blogların tavsiye ettiği insanlara baktım, her zaman yazmak istediğim ,biraz daha zamanı var dediğim yazıları çok genç olmasına karşın oldukça dolu blog yazarlarının yazdığını gördüm..
Zamanı var diyordum;çünkü evrimle ilgili bir yazı yazdım, yani aslında yazı bile sayılmazdı sadece evrimle ilgili yapılmış bir programın üzerine yaptığım yorumlar ve eleştirilerdi;çünkü o program o kadar yankı buldu ki üzerinden 1-2 ay geçmesine rağmen haftasonu formasyon dersimizde ,formasyon dersi veren hoca "evrim tartışmasını seyrettiniz mi?siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?var mı yok mu? tartışmalar da illa var illa yok diyorlar "dedi.. Dedim" hocam biz bunun dersini alıyoruz,teori olarak, her sorumuza cevap alamıyoruz maalesef o yüzden teori olarak kalmaya devam edecek;ama bunun eğitimini alıyoruz ve çoğumuz tabi ki inanıyoruz.."
Hoca bunu ders olarak aldığımıza inanamadı bir süre.. Bakışları soru işaretiydi..
Şimdi bu benim hocam,eğitim veren alan biri, ben bu ve benzeri konuları anlatabilmem için bir kere dozumu ayarlayabilmem ve yanlış bir şey söylememek için belli bir süre geçmesini bekledim..
Hala düşünüyorum;çünkü burdaki yazı yazma amacım sadece şu filmi seyredelim,bu tiyatroya gidelim ,geçen gün şurda şu oldu ,biraz da gülelim değil..

Bunları bence çok iyi bir şekilde başarmış olan 2 blogu ff sayesinde yakaladım..
Bunlardan biri "Her boku bilen adam", bir diğeri de "Yarasa boku" .

Açıkçası özellikle yarasaboku yaş-yazı eğrisine göre beni oldukça şaşırttı..
Size de bir gözatmanızı tavsiye ederim..
J.

"Must Love Dogs" ve "500 days of Summer"

Ben romantik-komedi filmlerinin müptelası değilimdir;ama sevgilim de film için zaman ayırdığında ""gerilim" seyretmekten hoşlanmıyor,sinemaya gittiğimizde artık şöyle yapıyoruz,ben seyredebileceğim filmleri söylüyorum "salon 1,2,5,8 uyar içlerinden birini de sen seç canım" diyorum, o da seçilmişlerin içinden seçiyor böylelikle ne şiş yanıyor ne kebab,kötü çıkarsa herkes eşit ölçüde pay sahibi oluyor:)

Geçenlerde "500 days of Summer" ı seyretmek üzere seçtik. Şimdi bazı ilişkiler vardır, "heh!dersiniz olay budur..Buldum..tabir-i caizse "the one".. Ama karşınızdaki sizin kadar hissetmez,sallamaz,olay ciddiye binince kaçar gider.. Adamımız Summer kişisiyle böyle bir aşk yaşıyor,kıza aşık oluyor;ama kız hiç oralı değil,500 günü anlatıyor;ama kronolojik değil,bir 3.gündeyiz bir 400.günde.. Karşılaştırarak,düşünürsünüz böyle davranıyordu şimdi böyle davranıyor diye,işte öyle karşılaştırarak anlatıyor hikayeyi.. Imdb notu 8.2 bu filmin;ben bana göre 6.5 dan 7 yi verdim gitti kendisine.. 



Bu filmi de uzun süredir seyretmek istiyordum,içinde köpek varsa filmin konusu süs olur zaten bana bayılacağım da kesindir;ama bu tamamen köpek üstüne geçen bir hikaye değil "Marley" gibi.. 
Hanım kişi boşanalı 8 ay olmuştur, kocaman bir ailesi vardır,gidip gelip herkes bir tanıdığını ayarlamak ister kendisine,en son artık internetten ablası onun adına bir hesap açar ve orada kız kardeşini tanıtan 3 özellik belirtirken "Must love dogs" der-köpekleri sevmeli!-
Böyle buluşmalar yanlış anlaşılmalar,gerçekte kendine bile söylemediklerini hiç tanımadığın birisine itiraf etmeler gibi giden,en sevdiğim kısmı filmin son 15 dakikasıydı diye rahatça söyleyebileceğim, Imdb notu 5.9 benden de kendisine 6-6.5 notu giden bir film oldu.. 
İyi seyiler..:)


J.


14 Ekim 2009 Çarşamba

100:)

 Efenim 100. yazıda özel bir şey yazmam diyordum;ama canım yazmak istedi, bu da bir dalya sonuçta:D
Sadece blogla ilgili olmayacak korkarım bu yazı..

*Blog yazmaya başlamam da canım "nilo" mun katkısı büyük..Yeni bir hayata başladılar onlar yaklaşık 13 aydır, bir bebekleri var "deniz" ve blogu aslında bir bakıma henüz bilmese de küçük denizin blogu..


Ama blogundan bahsetmeyeceğim ben bugün.. İnsanların geçmeyecek,bitmeyecek zor zamanları vardır, sanırım o zamanlarda edinilen dostluklar bir başka oluyor,nilo ve eşi benim en zor zamanlarımda yanımda oldular, bir bakışı bir sarılmaları,bir geçecek demeleri yetti bazen, sonrasında da onları tanıdıkça bazı aşkların sadece filmlerde olmadığını, ilişkileri yürütmenin insanın elinde olduğunu ve her şeyi güzel yapmanın elimizde olduğunu gördüm.. Onları çok seviyorum..



*Sonra bu blog hayatıma girdiğinden beri tanıdığım, tanıdığıma çok memnun olduğum güzel insanlar var..
bunlardan biri "çilli" . Kendisi hem mutlu,hem çilli,hem beterböcek seviyor.. En yakın arkadaşlarımdan daha çok haberdarım bazen hayatından,genelde hemfikiriz, yani şöyle kendini görsem tee eskiden beri tanışıyormuşuz gibi oturup konuşabiliriz.Seni sewiyom ki ben çilli:) 

    

*sonra "uyuz  cadı"   var, içimde ki uyuzu ve cadıyı çıkartıyor,aslında zaten içimde ki uyuz cadı her an çıkmaya hazır ben baskılıyorum onu;ama onunla beraber salıyorum gidiyor.. Güldürüyor beni,eğlendiriyor, her çocuğu sevmiyor,hayatına müdahele edilmesinden hoşlanmıyor,eleştirirken güldürüyor.. Onla da bir yerde karşılaşsam hiç yabancılık çekmeyeceğimi hissediyorum:) love u cadı... 



*sonraa o ne kadar modasal şeyler yazsa da ,dekorasyonla filan ilgili olsa da , ben onun çok uzaklarda ayakta durmasına, güzel şeyler anlatmasına bayılıyorum.. Mutlu mutlu sallanıyor salıncağında ona bayılıyorum, salıncağında 2 kişi oturmasına bayılıyorum, yazılarının arasında kendi hayatından azıcık ipucu vermesini seviyorum, kimseyi kırmamasını seviyorum... Sevgilim her defasında ingiltereye,amerikaya gidelim orda yaşayalım dediğimde yapabilir miyim diye düşündüğümde, onun gibi salıncakta iki kişi olmayı hayal ediyorum..

                                

onların hepsinin blogundan sık sık bahsediyorum zaten,sadece bu 100 yazıdır hayatıma neler kattıklarını anlatmak istedim sizlere.. Can sıkıntımız geçsin diye yazmıyoruz biz yazıları,öyle kolay da değil..
Bazen güldüren  şeyler yazsak da bugün "Stil direktörü"'nün yazısını okuduğumda hayatın su gibi akıp gittiğini,bazen zevk aldığımız şeylerin önceliklerinin diğerlerinin önüne geçtiğinin farkına bile varmadığımızı bir kez daha hatırladım..
Bu blogu,takip ettiklerimi ve takip edenlerimi çok seviyorum, Hep güzel şeyler yazmasak ve yaşamasak da
güzellikleri öne çıkarmak ve onlara daha fazla zaman ayırmak gerek..

Love u all:)
J.







                      

13 Ekim 2009 Salı

JuVe'nin çıldırma anları..


Böyle sabrediyorum,sabrediyorum;ama bir an geliyor ki patlıyorum..Anlamsız sorulara,aptal konuşmalara bir yere kadar katlanıyorum,aslında katlanmıyorum, dinlemiyorum.. Öyle bir an geliyor ki şalterlerim atıyor.. Hani şu Frankestien'ın yaratığı çizgi filmlerde tepesinden dumanlar çıkıyor ya aynen öyle oluyorum..
Dün sürücü kursuna gittim,hocaya soru soruyorlar,soruyu da sölim size dönerken aşağıdakileri hangi sırada yapmalıyız? sıralı hali: sinyal vermek,sağa yanaşmak,hız azaltmak,dar açıdan dönmek..
Akıllı arkadaşlardan(kendisi üniversite mezunu,kırk kere diyorum üniversite okuyunca bişi olmuyo diye)biri dedi ki" neden önce hızımızı azaltmıyoruz", ya insan bir  boş bulunup yanlış işaretlemiş olabilir de ,quantumla ilgili birşey çözmüyoruz, her gün trafiğe de çıkıyorsun, durup dururken trafikte hızını azaltırsan arkadaki "nooluyo len? önümüzde açık niye gitmiyo ki bu" diyip zarıl zarıl kornaya basmıcak mı? Neyse,aptal sorusunda değilim.. Bizim hoca da sağolsun anlatmaya çalışyıor tane tane.. Bir de son bir haftamızmış,ne öğrenirsek karmış,bol bol test çözelim,hoca anlatsınmış!Leenn öss'ye mi giriyosun,finaller mi yaklaşıyo, aç oku 200-300 soru var zaten hepsi aynı evir çevir, internetten de çıkmış soruları bas , çöz gitsin? Neye son haftamız kalmış? Neyse onu da geçiyorum..
Hoca dedi ki, "sınavda benim oturacağım tarafta ki pedallarda alarm oluyor, ben müdahele edersem anlaşılabilsin diye".. Aynı zattan cevap "gerçekten mi?; siz orda sölemeyecek misiniz yavaş git,frene bas,şimdi debriyaj, 2 ye geç diye dedi"
artık juvede sabır kalmadı... dedim "orda sana o 3 dakikalık uyduruk sınavı geçtikten sonra ehliyet verecekler, hocayı mı çağırcaksın ehliyetini aldıktan sonra,kaça geçim,frene mi basim nereye basim diye? orda bir sorumluluk veriyorlar bana ehliyetle beraber hem kendi canımın hem de hiç tanımadığım insanların canının, geçemiyorsam da geçemim,bir kere daha girerim,böyle saçma şey mi olur "diye birden bu cümleleri kustum,söylemedim direeeek kustum..
ya böyle seçmece bunlar , bir tanesi de 20 yaşında bir arkadaş,annesinin ehliyeti var diye,anneme sordum aks ne diferensiyel ne bilmiyor dedi.. olur .. ama sen de kimya 1.sınıfta anlatılan "elektrolit" i bilmiyosun,soruyosun.. Kadıncağız aksı bilememiş normal..
Ben şuna karar verdim, bu işin ilkokul ortaokul mezunu değil,önce psikolojik teste tabii tutsunlar,bu dangalaklardan çok daha akıllı ilkokul mezunları hatta ilkokul okumamış insanları alabilir ehliyet..
sinirli Juve..

12 Ekim 2009 Pazartesi

Bir film,bir oyun..

Efendim merhabalaaar,
Size geçenlerde demiştim bizim okulda öğretmenlik hakkı verdiler fen-edebiyat fakültelerine diye.. İşte formasyon için ders alıyoruz, maalesef bu dersleri cumartesi gününe koydular.. Bir sürü söylene söylene gidiyoruz mecbur, napalım.. Bu cumartesi de söylene söylene, hatta oldukça söylene söylene gittikten sonra ardından taksime gittim,  
ya yaşlandım ya artık kalabalıktan iyice nefret ediyorum bilmiyorum, ne baktığımdan bir şey anladım, ne gezdiğimden;ama fötr şapka satan atlas pasajında ki "bay şapkacı" indirime girmiş,oyuna yetişeceğim diye bakamadım,en kısa zamanda gidip alacağım!
.




Oyun demişken, size demiştim bu sezon açılışını Ferhan Şensoy 'un "2019" adlı oyunuyla yapmak istiyorum diye,
oldukça başarılı bir oyun başta bunu söylemeliyim;ama ben şahsi fikrim olarak şunu belirteyim Ferhan Şensoy'un tek kişilik oyunlarını daha başarılı buluyorum..
2019, sene 2019 Türkiye'de herkes çarşaflı,cüppeli gezmektedir,Atatürk resmi evinde olanlar bile tutuklanıp götürülmektedir, Mustafa ve Kemal adlı iki arkadaş -ki Cumhuriyet yanlısı olmaları dışında başka hiç bir ortak yanları yoktur- bir binanın altında kendilerine yemek stoğu yaparak hayatlarının geri kalanını hiç değilse kendi küçük "Cumhuriyetleri" içinde bu geri kafalılığa boyun eğmeden geçirmek niyetindedirler..
Seyri zevkli bu oyunu gidip görmenizi tavsiye ederim..


Sonra bir pazar miskinliği ile evde sürünürken uzun zamandır biriktirdiğim güzel filmlerden birini seçelim de seyredelim dedim, "State Of Play" 'i koydum dvd oynatıcıya..

Filmde oldukça güçlü isimler rol alıyor, başrolleri Ben Affleck ve Russel Crowe paylaşıyorlar..
Hani bir film seyredersiniz, bu işi yapsam ben de böyle olmak isterim dersiniz, öyle bir gazeteciyi canlandırıyor Russel Crowe..
Bir cinayet serisiyle başlıyor film, ilk dakikada sizi amanın nolcak dedirtiyor, bir vekili canlandıran Ben Affleck, bir yolsuzluğun başındayken hem yardımcısı hem de ilişkisi olan kızın da öldüğünü ya da öldürüldüğünü öğreniyor.. Vekil ve gazeteci ve de vekilimizin eşiii tee üniversite yıllarından beri arkaştırlar, gazateci bu işin ucunu kaçırmak istemez ve çaylak gazeteciyle birlikte bu sağlam haberin peşine düşer, başına da gelmedik kalmaz diyim daha da uzatmim..
Film beğeni notun nedir derseniz ben beğendim,sadece biraz fazla uzatılmış geldi;ama seyri güzel.. Tavsiye ederim..

Arkadaşlıklar önemlidir benim için,en önemlileri de eski olanlarıdır, bizim lise gurubumuz  oldukça farklı yerlerde insanlar olmamıza rağmen -biri bursada öğretim üyesi, biri almanyada kimya doktorası yapıyor biri de portekiz de .. - biraraya geldiğimiz zaman sanki daha geçen hafta görüşmüşüz gibi hemen lise sıralarımıza döner, güler, biribimizi dinler ,en yakınlarımızı görmenin keyfini yaşarız;ama işte o kısa zamanlarda anlatamıyoruz her şeyi, aynı benim bu blogu açmamda ki başlıca sebeplerde olduğu gibi, almanyada ki arkadaşım bir blog kurdu..
Arayı kapatmak,gördüklerini paylaşmak ve daha bir sürü şey için.. Siz de görmek isterseniz ne yapıyor acaba diye, ne görmüş neler yapmış,ordan bize neler anlatacak diye işte size onun blogu...

Bugünlük bu kadar...:)


J.

8 Ekim 2009 Perşembe

sevgili blog

sevgili blog,
bugün çok yorgunum.. belli bir şeyler yazmak istiyorum;ama inan halim yok,bir taraftan da unutuldun sanmanı istemiyorum, anlıyo musun beni blogcum..
IMF karşıtı eylemleri gördünüz mü canım takipçilerim? Ama böyle de eylem olmaz ki.. Benim arkadaşlarımdan biri hiç alakası olmamasına rağmen evi taksimden geçtiği için gaz bombası yiye yiye bağışıklık kazandı blog..
Teyzelerden biri öğüt veriyordu gençlere, "okulunuza gidin,derslerinizi çalışın,böyle eylem olmaz" diyordu.. Çocuklar da onlara sen git kendi çocuklarına söyle dedi, çocuklardan biri öğrenci kimliğini çıkardı, ben üniversiye öğrencisiyim,benim babam memur,devlet üniversitesinde okumama rağmen bir sürü para veriyorum, babam beni okutamıyor artık dedi.. teyze "benim de çocuğum üniversiteye gidiyor" dedi.. Ne demek istedi anlayamadım..
Sonra çocuklar gitti, gazeteciler sordu "IMF nedir" teyze cevap verdi, "AB'ye girmek için bir şey,değil mi? ne ki" evet, teyze fırat gibi cevap verdi, "Ne ki o?Bişi yapılır bunla herhalde" diye düşündü..
Diyecek laf bulamıyorum sayın blog severler..
Sonra belçikadan gelmiş, bembeyaz giyinmiş,semazen hareketleri yapan,elinde güllerle protesto yapan bir turist tek başına hiç bir zarar vermemesine rağmen, yemediği tazyikli su ve yemediği dayak kalmadı..Dayağı da yoldan geçen kendini bilmezlerden biri attı,adam nolduğunu şaşırdı.. "Hayırdır bayım" dedi.. Gerçekten.. "hayırdır bayım"..

Benim düşüncem bir şeylere karşı olmanın da bir yolu olduğundan yana, esnafa verdiğiniz zararı düşündünüz mü? Belki öyle ya da böyle birşekilde geçinip giderken o esnaf, bir de bu masraflar çıkınca ordan işçi çıkaracak,bu krizde evine 3 kuruş götüren  insan ekmeğinden olacak düşündünüz mü? Belki çok korktu o bankaların içinde çalışanlar, ne zoru vardı, o da senin benim gibi iyi kötü bir okuldan mezun olmuş, çok karşı da olsa o bankada çalışmak zorunda bırakmış hayat şartları onu.. Hiç düşündün mü?

Ben bu sefer hiç "Olmadı".. 

6 Ekim 2009 Salı

JuVe Olay Yeri: "enterobius vermicularis"


Bugün yolda gelirken sağlıkla ilgili dikkat edilmesi gereken şeyleri niye yazmıyorum ki ben diye düşünüyordum, bir geldim eve çilli hasta olmuş diye okudum blogunda , bir de tam ilk yazmayı düşündüğüm şey üzerine.. Az biraz ilgili aslında, bağırsak enfeksiyonu olmuş..
Şimdi ben size toplu yerde bulunan her insanın dikkat etmesi gereken, çocuklardan çocuklara özellikle aynı oyuncağı paylaşan,aynı kapıyı tutan insanlarda pırt diye bulaşan kurtçuklardan bahsedeceğim.



Şimdi sabah kalktınız, oohh mis, bir camı açayım dediniz.. Yukarıdaki komşunuz poposu enterobius vermicularis yumurtalarıyla dolu oğlunun çarşafını aşağıya silkeledi..Suçu yok garibimin, onun da haberi yok..
Siz mis gibi havayı soludunuz derken,yumurtalar hoppiidiii solunum yolu ile burnunuzdan girdi..
sonra poposunu kaşıyan bu oğlan sabah orayı burayı tuttu,aynı evi paylaşan ve orayı tutanlar da ellerini yıkamadan bir yemek yediler mi.. ohhh..
Oğlan okula da gidiyor elbet,bu arada zincir sizin için de devrede.. Okula gitti oyuncağını,silgisini,odur budur tuttu,çocuklar da ellerini ağızlarına sürmekte üstlerine yok!çocuklara bulaştı.. onlar da evdekilere bulaştırdı mı.. ve büyükler.. büyükler de otobüs,tramvay her yerlere dokundu.. İşte bu yüzden elleri yıkamak çok önemli.. Hemen napıyor bu kurtçuk yumurtaları, enfesle bağırsaklarınıza yerleşip sizin vitaminlerinizi çalıyor.. Parazit testi tüm belirtilere ( popo kaşınması, burun kaşınması,iştahsızlık,düzgün beslenmeye rağmen kansızlık) rağmen negatif çıkabilir; çünkü paraziti yakalamak gerçekten çok zor;ama güzel bir haber ..Tüm aile 20 günlük bir periyotta minicik zararsız kurt haplarını içiyorsunuz ve tabii evde çarşaf marşaf hepsini güzelce yıkıyorsunuz,ellerinizi yıkıyor ve oyuncak vs paylaşımı yapmamaya özen gösteriyorsunuz..

Sevgilerle. JuVe..

4 Ekim 2009 Pazar

JuVe Olay Yeri: "Şehir Tiyatroları"


Bayanlar,baylar.. Şehir tiyatroları sonunda perdelerini açtı, güzelim ekim ayı geldi,oyunlar sadece şehir tiyatrolarında değil, özel tiyatrolarda da sahnelerde can bulmaya başladı.
Geçen sezon o kadar çok şehir tiyatrosunda oyun seyrettim ki, bir kaç tanesini mutlaka görmeniz gerek..
Anlatıcam;ama ondan önce size bir güzel not,  şehir tiyatrolarında ayın 24'ü gibi bir sonraki ayın biletleri internet sayfasından hem rezerve edilebiliyor hem de satın alınabiliniyor.
Bu çok büyük bir rahatlık.. Ve bilet fiyatları müzikal ve normal oyun fiyatları değişiyor;fakat5,5-8,5 lira arasında bu fiyatlar aralığı.. Yani gitmeyeni dövüyorlar..


Size tavsiye edeceğim ve bu ay da geçen seneden sonra sahnelenmeye devam eden müzikal oyun "Cabaret" .. Kabare gördüğüm en güzel oyunculuk performanslarından birine sahip bir oyun, orkestrasından, oyunculuğa,makyajdan,kostüme,oyun akışından, senaryosuna tam anlamıyla mükemmel bir oyun..
Amerikalı bir yazar , daha iyi şeyler yazabilmek adına bir maceraya atılır ve Berlin'e gelir..Burda bir kabarenin yıldızı olan aktristle aşk yaşamaya başlar;tam da bu sıralar tüm dünyayı kasıp kavuran 1930'lu yılların buhranının ortasındadırlar..Fakirlik almış başını gitmişken diğer yandan hoyratça para harcayan,zevk,sefa,eğlence düşkünleri kendi keyiflerince yaşamaktadırlar.. Efendim? Tanıdık mı geldi son söylediklerim.. ?¿ Nazi Almanyası'nın o güne olan etkilerini en can alıcı şekilde göreceksiniz oyunda.. Belli bir ideolojiye sahip olmasanız da , sanırım belli bir akla sahip olan herkes oyundan düşünerek çıkacak, hiç birşey hakkında fikri olmayanlara biraz düşünmesi gerektiğini ve araştırması gerektiğini aşılayacaktır oyun..
Özellikle günümüzde ayfonumuzu alalım şöleee bi ortamlara akalım gençliğinin aklına bir soru işareti düşer umarım..
En kısa zamanda bir bilet alınız ve gidiniz diyorum..

Ve bu ay listede göremediğim bir oyun; İstanbul Efendisi .. Oyun bu sezon da bizlerle olacakmış.. İstanbul efendisi, ailecek gidilecek, şöyle yüzünüzde bir gülümsemeyle seyredeceğiniz, baş rol , yan rol bütün oyuncuların fark yarattığı, dekorun, müziklerin sizi sizden aldığı çok güzel bir oyun.. Çok kalabalık bir ekip var İstanbul Efendisi'nde.. Oyun bir fasılın içinde akıp gidiyor diyebilirim..Konusu kısaca şöyle, İstanbul efendisi kızını evlendirmek için damat arayışı içinde, bu süreç içinde de kıza aşık olan Safi Çelebi ona kavuşma telaşı içinde...
Eğer bir akşam şöyle eski İstanbul günlerine gitmek,eğlenmek,fasıl dinlemek ve gülmek isterseniz, bu oyun 2.5 saat içinde size bu söylediklerimin hepsini veriyor..


daha bir kaç oyun daha var anlatmak istediğim;ama hepsi bir günde olmaz değil mi:)
Benden size tavsiye,
aşk-ı memnu ile geçireceğiniz bir akşam yerine,
alkışlarla dolu,
canlı performansların doruğunda bir akşam
ruhunuza çok iyi gelecektir..

Sevgiler.. J.



2 Ekim 2009 Cuma

JuVe'nin yol maceraları..


Efendim okul başladı ya , okulda turistlerin orta yerinde olduğundan, çoğu zaman yol sorarlar,bir yer sorarlar.. Biliyorsam anlatırım en yardımcı olma halimle..
Bugün de vapura yetişme telaşıyla indim tramvaydan, aa baktım kadıköy vapuru yol aldı çoktan, amaaan dedim sallan, yavaş yavaş in.. Önümde bir turist, orta yaşın biraz üstünde, uzun saçlı bir bey,elinde güzel bir fotoğraf makinesi.. Dönüp dönüp baktı, sonunda yanından geçerken, "pardon dedi,yeni camii nerde" dedim şurda az ilerde.. gülümsedim yoluma devam edicektim ki ,bir soru daha geldi "şurda duran adamlar neden orda toplanmışlar,napıyorlar" dedi.. Heh dedim.. Buyur juvee.. Anlat bakayım onlar amele diye.. Saliseler içinde düşündüktükten sonra, dedim" onlar iş bekliyorlar" .. O zaman daha soru işareti baktı bana.. "biri gelcek, onlara 10 tane adam benimle gelsin diyecek, bir inşaata filan gidip eşya filan taşıyacaklar" dedim.. çok benimsedi bu fikri,tamam dedi.. Sonra bir daha sordu,yeni camii nerde diye:D Bence asıl adamları merak ediyordu,dönüp dönüp sirkeci tren istasyonu tarafına doğru baktı en sonunda direk bu adamlar napıyor burda diye sorulmaz,dur yeni camii yi sorayım dedi:)
Ve juve çok güzel amele tarifi yaptı:)

Sonra vapura bindim, bir zenci kahve ve simit diyebildi.. Gerisi yok o kadarını anlattı,bizim beltur da çalışanlar da adamcağıza sütlü mü sütsüz mü diyor.. Hani sütü gösterirsin,bir şey dersin.. Sütü anlamasını nasıl bekliyorsun? eminönü-kadıköy vapuruna oldukça çok turist biniyor,en azından bir kişi ingilizce  bilse orda yardımcı olsa kötü mü olur? Nasılsa rekabet yok,sizi tercih etmek zorunda, kayıkla da götürseniz size tabii.. Söylemediği kalmadı,"türkle zor anlaşıyorum da,buna nasıl anlatayım ben de.. " e canım oduncum benim, öğreneceğin 10 tane kelime orda..

Neyse.. Böyle işte..

sevgiler..J.

1 Ekim 2009 Perşembe

JuVe'nin uyuz oldukları...


En sevdiğim bloglardan biri uyuzcadı nın blogudur..Uyuz olduklarını yazar, hem de gözüün kapar, sonuna kadar muhalefet eder:) Sadece uyuz olduklarını yazmaz, başka blogu da var, orda da sevdiklerini yazar, "uyuzlar da sever" der.
Ben de bugün en uyuz olduklarımı yazıyorum..
*plansız,programsız hareket edenlerden ve zamanımı harcayanlardan nefret ediyor ve uyuz oluyorum! he bu şundan değil,  belki evde boş boş tavana bakıcam senle uğraşmak yerine ;ama en azından kendi istediğim şey için zaman ayırıcam, yapmayın..
*kalabalık yerlerde yolun orta yerinde durup öööle duranlara uyuz oluyorum, bi de kaptırmış yürürken lank diye yolun ortasında duran var... Aklına bir formül geliyor herhalde,kaçmasın diye bu icat duruyor aniden.. Naaapıyosun? Bi de en böyle bir yere yetişme saatleri vardır sabah 7-9,akşam 5-7 arası.. Vapura yetişirsiniz, otobüse,metroya bişeye, önünüzdeki sallannaa salllana , hatta elinden gelse dura dura yürür.. Da bi yürü..
*Sevgili ülkemin güzel insanları, yıkanın..yıkanmak güzel bir şey.. valla, o leş gibi ter kokunuzdan siz rahatsız olmayabilirsiniz;ama ben oluyorum .. Kedigil misin, kuduz musun sudan korkuyosun..Yıkan ayol! Olmadı sil kendini ıslak bezle.. Çekmek zorunda değiliz senin kokunu..
Bir de sigrasını son ana kadar içip, otobüs,minibüs gelir gelmez söndürüp, dumanıyla yolculuk edenler var.. Size diyecek laf bulamıyorum.. gerçekten..
*uyuz olduğum bu maddeye karşı bulabildiğiniz bir çözüm varsa lütfen söyleyin,en uyuz olduğum şey kitapların içinden çıkan kitap haşeratı..Hayır ben akıllısı bir de ne yaptı, odasını kağıt kapladı, o yüzden daha da çoğaldılar sanırım.. Benden tavsiye duvarınızı boyayın, kağıt kullanmayın..

bugün bunlardan tepem atmış demek,sonra gelir gerisi:)

uyuz J.
Related Posts with Thumbnails