12 Mayıs 2011 Perşembe

Kadıköy merkezli bir film,bir kitap ve bir çok hayat..

Ben Anadolu yakası'nda doğdum, üsküdar'da fıstıkağacında geçti çocukluğum, sonra acıbadem'e taşındık.. Fıstıkağacında yaşadığım zamanlarda 80'lerin sonunda 90'ların başında bir küçücük çocuktum daha..Mahalle çocuğuydum, akşamüstü olsun diye bekleyen, kapıda oyun oynarken annelerin şimdi ki gibi endişelenmediği mahallenin ve zamanın çocuğuydum... Ataride oynadığımız pacman'le saatler geçirebilen, tetris çıktığında büyülenen, tek kanallı dönemden, dım çıkı dıp dup dıbıdıpdıp diye özel televizyona geçildiği dönemin çocuğuydum.. Yan komşunun korktuğum sarhoş kocası nejdet amca, atlı arabalı manav onlik, bakkal turgut, yılların orşesi, can yücel'li kuzguncuk... Seksek oynamak, ip atlamak, bir bardak su içmek için aşağıdan yukarıya "anneaaa" diye bağırmak, kilimleri toplayıp evcilik oynamak, rahime teyzenin bahçesindeki ağaçların yapraklarını toplayıp, içine kum koyup dolma yapmak, fethipaşa'da şimdiki gibi göbeğini aça aça piknik yapmak yerine, çayını,böreğini alarak, efendi gibi piknik yapıp, dolana dolana eve gelmek.. Bunlar sıcak mı geldi size? İçinizi mi ısıttı, işte dizüstü edebiyat'ın tek okuduğum kitabı Onur Gökşen'in "Bizim de Renkli Televizyonumuz Vardı" da tüm bunların çok daha fazlası var.. Onur Gökşen'de aynı zamanı benden biraz daha büyük olarak geçiriyor; ama anlatımındaki tat, benim yaşıma da yakın ve çok şükür ki sonuna da yetişsem bu zamanları yakalayabildim..

80'lerde Kadıköy'de mahallede, mahalle samimiyetiyle büyüyen, parça parça, hayatını, kardeşini, komşusunu, gidişlerini, dönüşlerini anlatıyor Onur Gökşen kitapta.. Daha önce kendisinin blogunu okumamıştım, yeni çıkan kitaplara bakıyordum, dizüstü edebiyata bir antipatim olduğu için hiç bakmamayı düşündüm; ama kitabın adı dikkatimi çekti, daha okuduğum 1-2 sayfada "tamam" dedim, bunu okumalıyım.. İyi ki yazmışsın Onur Gökşen! Eline Sağlık!...


Sonra büyüdüm... Acıbadem' taşındım, Haydarpaşa'yı kazandım... Bütün ilk gençliği, ergenliğim,büyüklüğüm ve hala hayatım Kadıköy'de geçti, geçiyor.. İlk kendi ayaklarımın üzerinde durabildiğim yer Kadıköy.. Hala sokaklarında gezerken tat aldığım yer Kadıköy.. Anılarımı biriktirdiğim yer Kadıköy.. Üniversite, sevgilim, arkadaşlarım.. Hepsi.. Kadıköy..
Kadıköy bu kadar çok anlam içeriyorsa size, bir film tavsiye edeceğim.. "Kaybedenler Klübü"..

Eskiden bir radyo programı yapıyormuş 2 arkadaş, biri 6:45 yayınlarının sahibi, diğerinin de şu anda müzik dükkanı var.. Keyfe keder sundukları programı ister donla oturarak yapıyorlarmış, ister içki içerek, dinleyiciye istedikleri gibi hitap ederek... Aslında filmden önce, bir yazı okudum, olduğu gibi radyo onunla, bununla yatan kadınların bulunduğu bir yermiş gibi ifade edilmiş gibi bir yazıydı, gerçekte bir radyo programı ne gibi bir filme konu olabilir ki diye düşündüm.. İyi ki gitmişim dedim sonra... Kadıköy'e ait ne varsa yüzümü gülümsetti, karakterlerin doğal olarak doğal oluşu yüzümü gülümsetti, Ahu Türkpençe yüzümü gülümsetti..
Bir radyo programının birileri için ne anlama gelebileceğini görmek yüzümü gülümsetti.. Sonra gelip diyalogların kelimesi kelimesine ekşi sözlükte olması biraz yüreğimi burkmadı değil;ama olsun .. Eleştirileri eliyorum bu seferlik.. Kadıköy'e gönül borcum bu..

Film tanıtımı biraz geç oldu;ama pek yazasım yoktu.. Birikenler yavaş yavaş gelecek..

Ayın 15nde Taksim'de olmayı planlıyorum..
Biliyorum, çoğunuzda orada olacaksınız..
Olmalıyız..


Sevgiler,
J.

3 Mayıs 2011 Salı

İnterneti toptan kesin de kurtulalım..

Önce sebepsiz yere bloglarımız kapatıldı, sonra kapatılma kararı kalktı; ama bir "R" harfi yüzünden bir türlü bloglarımız açılamadı..
Şimdi artık hiç yazamayalım diye 22 Ağustos'tan itibaren toptan temizlik yapılıyor. "haydar","nefes","porno","sarışın","itiraf" gibi kelimelerin aranması yasak, bu kelimelerin kullanıldığı herhangi bir yazı yazarsanız, size erişim yok.. DNS ayarları ile oynarsanız, polis kapıda..
1-13 yaş arası bir kişi varsa ailenizde facebook,twitter gibi sitelere giriş tamamen yasak.. Yani siz terbiye veremiyorsunuz, denetleyemiyorsunuz, sizin yerinize devlet nereye girip, girmeyeceğinizi ayarlıyor, endişelenmeyin..
Yani ben arkadaşımın müzik grubunda olan "porno" isimli şarkıdan bile bahsedemeyeceğim size, ya da çok sevdiğim liseli arkadaşımın bir hikayesini anlatamayacağım..
Haydar Dümen dava açacağını bildirmiş..
Canım ülkem daha ne kadar karanlığa boğulacak bilmiyorum.. Bilemiyorum..
Çoğu internet sitesinde bahsedildiği gibi, Türkiye'de internetin ölüm tarihi :22 ağustos 2011 ..

J.

29 Mart 2011 Salı

JuVe Olay Yeri: '' Shameless "

Aslına bakarsanız bu blogların kapatılması olayı kalkana kadar herhangi bir şey yazmayı düşünmüyordum; fakat zaman içerisinde olan "şunu da bloga yazayım" refleksi sönmediği gibi, artık "nereye kadar J?" durumuna geldiğimden, okuyabilenlere paylaşımlarımı ulaştırayım artık kararına vardım.

Oldukça uzun bir aradan sonra güzel bir dizi haberi ile dönmek güzel olacak benim için..
Uzun zamandır yeni bir dizi arayışı içerisindeydim, house gibi tutku ile seyredebileceğim.. House tüm hızıyla devam ediyor, hala ağzımı açık bırakmayı başarabiliyor;ama işte.. yeni bir şey..
"six feet under" gibi, "nip/tuck" gibi.. Hayata dair iz bırakan bir dizi olsa seyretsem diyordum..

İşte tam bu sırada, gecenin bir körü sevgilim çalışırken, ben de onun arkasına yaslanmış elimde kumanda zaplarken 5-10 dk. rastgele bir bölümünü seyrederken vurdu beni Shameless..


Aradan seyredebileceğiniz bir kaç dakikada nasıl sevebilirsiniz ki bir diziyi? Ben ısınamam mesela, karakterleri sevmem, bir bağ kurmam gerek.. İşte bu dizideki karakterler sizi dakikasında içine alıyor, o kadar gerçek ki 
sanki onları senelerdir tanıyormuşuz gibi hissettiriyor. 
Dizi gerçekte İngiliz yapımı imiş ve senelerdir oldukça fanatik bir kitleyle yayındaymış. Bu versiyon içeriğine dokunulmadan amerikan versiyonu yapılmış. İngiltere versiyonunun oldukça iyi olduğunu söyleyenler var; ben seyretmedim; ama genel olarak kendilerini soğuk bulduğumdan ve bu versiyonunu çok sevdiğimden seyretme gereksinimi hissetmedim açıkçası..

Ve evet.. Dizideki karakterlerden ve hikayelerinden bahsedeyim biraz.. 


Gallagher ailesinin hayatlarını anlatıyor hikaye, anne 6 kardeşi terk edip gitmiş ve abla Fiona 5 kardeşi yetiştirme işlevini üstlenmiştir. Baba Frank, tam bir alkolik olmasının yanı sıra, üç kağıtçının önde gidenidir. 
Kardeşlerden en küçüğü zenci bebek Liam',zeki yaramaz Carl, duygusal Debbie, askeri okula giden  ve bir müslümanlar ilişkisi olan gay Ian, zeka seviyesi oldukça yüksek Lip.. Meteliğe kurşun atıyorlar, pislik içindeler; ama hayattan zevk alıyorlar. Bunu dizinin her anında hissediyorsunuz. Bulundukları durumu sorgulamıyorlar, bir çıkış yolu buluyorlar ve "nefes" alıyorlar.. Eğlenmeyi, dostluğu biliyorlar.. Birbirlerine karşı son derece dürüstler.. Hep birbirlerini koruyorlar. Esprileri, anlatımı o kadar hayattan ki, bu samimiyet sizi sarıp sarmalıyor.
Tabii sadece aileden meydana gelmiyor hikaye, yan komşuları olan çift en yakın dostları.. Fiona'nın hayatına "daaaaan" diye giren erkek arkadaşı Steve, onların hem yanında hem değil.. Fiona güven konusunda haklı olarak hep bir basamak geride duruyor; ama bu duygusu onu hayattan geri bırakmıyor.. 

Ne desem , ne kadar anlatsam boş.. Şuna inanın 15 dk. sonra diğer bölümler için yanıp tutuşuyor olacaksınız; üzgünüm, ilk sezon 12 bölüm ve şu an ne yazık ki sezon arası verildi.. 

Son olarak, paspasın üstünde yazan notla yazımı bitiriyor ve iyi seyirler diliyorum : 
"Fuck the dog, beware of the kids"


J.

3 Mart 2011 Perşembe

Kapatıldık!


Blogu şu anda okuyor olmanız ya da yazıyor olmam(ız) gerçekleri değiştirmiyor..
Engellendik.. Hem de yok yere..
Kaç kişiye ulaştığımızın önemi yok, kendimiz için bile yazıyor olabiliriz, ilerisi için anılarımızı saklıyor olabiliriz, keyfimiz bizim, bu yerde bizim ne istersek yapabiliriz..
Bana göre basit bir spor kanalı olayı değil.. Evet belki komplo teorisicisiyim.. Kısa zaman içinde olanları hatırlayın lütfen..
Velevki spor kanalı için olsun, evet spor kanalı haklıdır; ama cezası bütün blog yazarlarının olmamalıdır.
Bu bir tv kanalı yanlış yaptı diye, tüm televizyon kanallarını kapatmakla aynı kefededir.
Bloguma legal yollardan girilmeye çalışıldığı takdirde "bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" ibaresi ile karşılaşılmaktadır, tarafıma herhangi bir karar ulaşmamıştır..

genellikle iyi okumalar, iyi eğlenceler, sevgiler, J. diye bitiririm yazımı..
olmadı "görüşürüz" dedim..
ama artık hanginizle,ne kadar görüşebiliriz bilmiyorum...

J.

21 Şubat 2011 Pazartesi

JuVe anonsu:

Efendim, blogun şurasıyla burasıyla oynamaktan dolayı geçici biçimsizlikler var, kusura bakmayın; ama geniş ekran arka planı seç olmadı, normal seç, olmadı aralık düzelt.. içime fenalık geldi, silip atacaktım o olcaktı.. en sonunda rahat takıl boşver j, rahat rahat gönlüne göre yap, acelen mi var, sanki iş mi bu dedim.

Esra Pozan'dan bahsetmiştim size bir kaç kere, kendisi fotoğraf sanatçısı olup, mükemmel fotoğraflara imza atıyor, "ilk nefes" ve "mutluluk" adını verdiği fotoğraf serileri ile, bir gösteri, sunum gerçekleştirecek yarın akşam.
ayrıntıları şöyle paylaşayım size, hemen kopyalayıp yapıştırıyorum...



"Doğum ve Düğün fotoğrafçılığı gösteri ve söyleşisi 

Esra Pozan 22 Şubat Salı akşamı PhotoWorld Fotoğraf Merkezi'nin konuğu olacak. Esra Pozan’ın doğum fotoğraflarından oluşan “İlk Nefes” ve düğün fotoğraflarından oluşan “Mutluluk adlı fotoğraf gösterileri, düğün ve doğum fotoğrafçılığı konusunda yapacağı söyleşiye tüm fotoğrafseverler davetlidir.

Not: Salı etkinliklerimiz ücretsizdir.

Tarih: 22 Şubat 2011 Salı
Saat: 19:30
Yer: PhotoWorld Fotoğraf Merkezi
Adres: Bahariye Caddesi Kuzu Kestane Sokak No: 16 Kadıköy İstanbul
Tel: 0216 418 19 76 - 0216 418 01 74
Web: www.photoworldfotografmerkezi.com"



ayrıntlı facebook linki için tık!


ben orada olacağım, ilginizi çekerse, kaçırmayın diye hemen size de söyleyivereyim dedim:) 


J. 

16 Şubat 2011 Çarşamba

JuVe'den küçük notlar..



Header'ımı değiştirmek istiyorum.. 

Blogumda paylaşmak için not aldığım şeyleri bir bir yazmak istiyorum.. 
Hatta temayla biraz oynamak istiyorum.. 
Photoshop öğrenmek istiyorum biraz.. 
Bir kitap var elimde, resmen "aylardır" elimde sürünüyor, pis bir huyum var, bir kitabı bitirmeden diğerine geçemiyorum, tuğla kadar bu kitabı (kitabın adı:sürü) bitirmek istiyorum.. 
Sonra tabii ki diğer kitaplarıma geçmek istiyorum.. 
Düzenli spor yapabilmek istiyorum.. 
Bunlar için zamanı daha verimli nasıl kullanırım da, eve gidip yemekten hemen sonra uyumam, bunu öğrenmek istiyorum.. 

J.

15 Şubat 2011 Salı

mutlu 30:)


Çok keyfimiz yoktu aslında, sana küçücük bir süpriz hazırlayabilmiştim bu kadar sıkıntılı zamanlarda..
İlk kutladığımız doğumgünündü, hastalıkların arasında..
Yüzünü güldürmek istedim, seni şaşırtmak..

Sen de çok şaşırdın zaten:)
Bize ait ne varsa, sevdiğin ne varsa onlardan oluşan bir kurabik aldım sana ..
3'lerle başlayan yeni yaşlar var önümüzde, ben daha 2 liklerdeyim, küçük bir goldiyim, bunu biliyorsun:)
Seni çok seviyorum..
J.

Özel teşekkür "mutlu dükkan"

7 Şubat 2011 Pazartesi

"Siz"

Çok mu eski kafalıyım, "siz" li hitaplar çok mu geride kaldı?
İş yerinde, yeni tanıdığınız ya da eski bir tanıdığınız da olsa belli saygı çerçeveleri aşmamak için "siz" li hitaplar, yavşak internet ortamı sohbetleri yüzünden mi yoksa, egolarını tatmim etmek isteyen kişiler yüzünden mi tarihe gömüldü?
Yemek yapması,sizden yaşça küçük olması, vs. gibi sebepler, sizin onun müdürü olmanız, size karşınızdaki insana "sen" diye hitap edip, emredebilme hakkını vermez!
Hele hele, aptal yerine koyup "2 tane sade, 1 tane orta, 1 tane damla sakızlı kahve.. Anladın di miiee?" diye hitap etmenizi, daha dün girdiğiniz iş yerinde "sana 2 tane mail gönderdim, çıktısını al!" diye emretmeniz haklarını hiç vermez..
Evet, belki eksi kafalıyım, belki sen'li ben'li olmakla, samimiyetin aynı şey olmadığını bildiğimden bu böyle..
Çok sevdiğim, çok samimi olduğum, senelerdir tanıdığım insanlar var "siz" dediğim, bu aramızda soğukluk yaratmadı hiç,
Annemin arkadaşı var, 25 senelik, hiç "sen" demez, hep lafının sonuna da "hanım" ekler.. bu onların yakın arkadaş olmasına, bir sürü sırrı paylaşmasına hiç engel olmadı.. Samimiyette bir engel teşkil etmedi yani..

neyse..
görüşürüs..


J.

5 Şubat 2011 Cumartesi

"bu araba uçar mı baba?"


Bir çocuğun hayal dünyasını ne kadar serbest bırakırsanız, ne kadar yıkmazsanız, ne kadar hoş tutarsanız, o çocuk büyüyünce mutlu olmayı, o içinde öldürmediğiniz çocukluğuyla bulur bence..
Bir büyük çocuğun, küçüklük notu benden size:

"Küçüktüm, babamla arabada giderken, babama sordum : camdan kolumu böööyle uzatsam, bu araba uçar mı baba?
- burda babanın verdiği cevabı okumadan bir sn düşünmenizi istiyorum, siz ne cevap verirdiniz diye...-


baba:"ben de kolumu bu taraftan çıkarırsam uçar!"..."

Sevgiler..
J.

4 Şubat 2011 Cuma

"erkekler ağlamaz"

Hiç haberim yoktu böyle bir çalışmadan, Nilüfer "12 düet" isimli bir albüm çıkarmış, eski şarkılarını rockçılarla yeniden düzenlemiş..
Facebook'ta Şebnem Ferah-Nilüfer yazan video'yu görüp, seyredip, kesin Şebnem Ferah bir çalışma yaptı dememin ardından - bunu klibi seyredince siz de hissedeceksiniz bence;çünkü tamamen Şebnem Ferah klibiymiş de, Nilüfer misafirliğe gelmiş gibi klip- ufak bir araştırmayla , Şebnem Ferah'ın değil de Nilüfer'in böyle bir çalışma yaptığını öğrendim.. Ardından şarkıları dinledim internetten.. Teoman da güzel olmuş, Hayko Cepkin fena değil; fakat diğerleri olmasa da olurmuş gibi geldi..
Derseniz ki kimler var, neler söylemişler; şöyle buyururum ben de size:

  1. Erkekler AğlamazSeslendiren: Nilüfer & Şebnem Ferah
  2. Göreceksin KendiniSeslendiren: Nilüfer & Yüksek Sadakat
  3. Ara Sıra Bazı BazıSeslendiren: Nilüfer & Malt
  4. Sensiz OlmazSeslendiren: Nilüfer & Teoman
  5. Haram GecelerSeslendiren: Nilüfer & Gece Yolcuları
  6. Hey Gidi GünlerSeslendiren: Nilüfer & Ogün Sanlısoy 
  7. İntizar
    Seslendiren: Nilüfer & Badem
  8. Aşk KitabıSeslendiren: Nilüfer & Hayko Cepkin
  9. Unut GitsinSeslendiren: Nilüfer & Cingi
  10. Uzak Dur AteşimdenSeslendiren: Nilüfer & Rashit
  11. Selam SöyleSeslendiren: Nilüfer & TNK
  12. Kim Arar SeniSeslendiren: Nilüfer & 4X4

    Kaynak: esenshop.com
Ve aşağıda tıklayıp seyredeceğiniz üzere, en güzeli Şebnem Ferah-Nilüfer düeti "erkekler ağlamaz" olmuş.. 
Çok beğendim, dinledikten sonra şunu dedim "ohhh be!" 

İyi seyirler.. 



J.

3 Şubat 2011 Perşembe

Garip zamanlar..

İçim sıkıntılı zaten bu aralar, havada mı yürüyorum, ayaklarım yere basıyor mu anlamıyorum.. Sebebini bir önceki yazımda belirtmiştim, iyi dileklerini belirten, içinden geçiren herekese binbir teşekkür.. Her şey güzel olacak biliyorum..
Her şeyin güzel olmasını dilediğim güne uyandığım sabah , daha yeni işe gelmiş, anneme haber vermişken , annem cart diye dedi, "defne joy foster ölmüş" diye.." Hadi canım! Ne alaka!" buyurdum..  Sanki o ölemez gibi..
Sonra dedim, anne benim derdim bana yeter, dur şimdi.. Dur şimdi, onun üzüntü sırasını başkasına vereyim der gibi, ertelenirmiş gibi..
Ardından "çocuğu var ya.." dedim.. Bunları saliseler içinde sıraladım sanırım..
Sonra birden yaşlanmış gibi hissettim.. 99-2000 seneleri, Dejavu diye programı vardı Yunus Günçe'nin, ikisi çıkardı arada, birbirlerine sataşırlardı.. Öldüğü haberini alınca, aklıma eşi değil, Yunus Günçe geldi.. Ne kadar üzülmüştür, yıkılmıştır dedim..
Saçma sapan şeylere inanamadım sonra, birisinin ölüm haberini verince, "eroindir, haptır,odur budur" diyenlere inanamadım..
Ardından sözlüklerde yazan yüzlerce mesajdaki eleştirelere mana veremedim..
Evet, doğru bulmadığımız bir hayat tarzı ya da anlık kararları, duygusal iniş çıkışları olabilir; ama yerden yere vurduğunuz kişi ölmüş ya! Şimdi saygıyı haketmiyorsa, ne zaman hak ediyor?
"Ölü bulundu", "işte son dakikaları","hayattan elendi" gibi başlıkları yazan, gazetecilik mesleğini ayaklar altına alanlara da diyecek laf bulamıyorum..

Hani dedim ya , Yunus Günçe çok üzülmüştür diye..onların dostluklarını anlamak için, yanlarında bulunup, tanımanıza gerek yoktu, gözlerinden anlardınız bunu, o programları seyredenler, o zaman bu zamana büyüyenler ne demek istediğimi anlamıştır..
Yunus Günçe'nin blogundan Defne'ye bir veda yazısı:

Çok insanla tanıştım. Çoğunu unuttum çoktan. Onlar da beni unutmuştur eminim. Kızmam hiçbirine. Alınmam. Üstüme almam.
Hayat çok hızlı bir tren gibi. 
Senin camından baktığın çok hızlı bir tren. 
Ne çok şey görürsün o camdan. Ne azını hatırlarsın. 
Seninle tanıştığım günü hatırlıyorum ben mesela. 
Bilindik, alıştığımız "Tanışmalar"a benzemediğini hatırlıyorum. Bir "Buluşma" gibiydi daha çok. Bir "Kavuşma". 
Beni, benim seni sevdiğim kadar sevdiğini gördüğümde çok rahatlamıştım. Çok korkmuştum beni sevmiyorsundur diye. 
Dokunurdu öyle olsaydı. 
Senin beni seviyor olman lazımdı. 
İnsan yaşarken hep bir "Aferin" arar ya, toplar ya bulduklarını. Senin beni sevmen benim "Aferin"imdi. 
Neden sevdiğini bimiyorsan gerçektir o. 
Başka çaren yoksa eğer, sevmekten başka çaren yoksa gerçektir. 
Ben bilmiyordum neden seni sevdiğimi.
"Başka" türlü bir kızdın sen. "I am a virgin, but this is a very old t-shirt" yazan bir tişörtün vardı.
Çok iyi yemek yapardın. Zetinyağlı fasulyeni hatırlıyorum. 
Beslemeyi severdin. Misafiri severdin.
Sıkılınca "Sıkıldım.Git biraz." derdin. 
Ben de giderdim. 
Bazen sen söylemeden anlardım, giderdim. 
Ayakkabılarımı giyerken ben, sen bana bakar, gülümserdin.
Parmak uçlarında kalkıp öperdin beni.Uzunum ya ben senden.
Yanağımdan öperdin.
Sırtımı sıvazlardın sonra. 
Özleyince "Özledim.Gel artık" derdin.
Ben de gelirdim.
Bazen sen aramadan anlardım, gelirdim.
Ayakkabılarımı çıkartırken ben, sen bana bakar, gülümserdin.
"Hoş geldin" derdin. Derken, konuşmazdın.
"Hoş geldin" bakardın.

Çok yan yana uyuduk. Hiç sevişmedik. Kimseyi de inandıramadık.
Zaten bir müddet sonra inandırmaya da uğraşmadık.
Yan yana uyumaya devam ettik.

Kızardın bana.
"Oğlum sen salaksın.Sen salak mısın? Niye böylesin?" diye azarlardın.
"Peki sen niye böylesin?" dediğimde, susardın. 
Ben çok özlerim seni Defne! Çok !
Uyandığımda öldüğünü duyacağımı bilseydim, uyanmazdım.
Bir daha yatsam, uyusam?
Sen dönene kadar uyanmasam?

Ağlamadım ilk duyduğumda, Defne.
Valla...Hiç ağlamadım.
Ama bak...
Şimdi ağlıyorum, Defne!
Çok ağlıyorum!

Huzur içinde uyu Defne..

J.

30 Ocak 2011 Pazar

"uzgun yazi"

aslinda cok guleceginiz bir yazi yazacaktim, ilk ucak deneyimimi, oncesini, sonrasini.. Oldukca da egleneceginizi biliyordum aslinda..-ilerde yazarim sanirim gene,kotu gunler uzkata kalinca-
Ama gittigimiz ufak capli aile ziyaretinden, ayni gun geri donmek zorunda kaldik..
 Abim kaptan, eski okurlarim bilir, italya'da bir kaza gecirmis, sesi cok kotuydu telefonda.. carsamba ya da persembe geri gelecek, simdi hastanede.. eliniz, kolunuz bagi oturmak, caninizdan bir parcanin sizden cok uzakta cektigi korku ve aciyi paylas-a-mamak cok kotu:(
Iyi dileklerinizin hepsi onunla olsun lutfen.. seni cok seviyorum canim buyakcim..

J.

23 Ocak 2011 Pazar

JuVe Olay Yeri: '' TurquaZoo "

Efendim, küçüklüğümde bir sürü akvaryumumuz oldu, abimin sürüsüyle balığı vardı, tın tın gelir, geçer, gezerlerdi. Tüm çocukluğumda kedi,köpek,kuş, balık ne varsa hepsini baktık; ama ben mıncırarak sevemediğim şeylere pek ilgili olmadım sanırım..
Ardından seneler geçti, biyoloji derslerinde balıkların çeşidini, orasını, burasını, evrimini gördükçe, onları gelir geçer bir gözle değil, bilen biri olarak baktıkça daha çok sevdim..
Abim yurt dışında gittiği, balıkların etrafında gezdiği aquaparkların fotoğrafını gördüğümden beri de gezmek isterdim.. Gel zaman git zaman efendim, -iyiden iyiye anane modunda masal anlatıcısı oldum- Bayrampaşa Forum İstanbul AVM'de 17 milyon euro harcanarak yapıldığını bildiğim "aquazoo" açıldı.
Herkes gidiyordu, ilk başta yoğunluk geçsin dedim, bekledim.. Sonra iş, güç, haftasonu kalabalık yerlerde bulunmama tercihim, vs. gibi sebeplerle gidemedim. Geçen hafta akşam 7 sularında "haydi" geldi bize ve gittik.. Biz AVM ile birlikte kapanır diye düşündüğümüzden haydilenmiştik, meğersem 8 de kapanıyormuş.. Bir daha buralara gelemeyiz diye, çıkışa 40-50 dk kalmasına rağmen girmeye karar verdik, çıkışa az kaldığı için bizden öğrenci ücreti aldılar.
Girer girmez, ucunda oyuncak yunus olan mavi bir panonun önünde, yunusa bakarak fotoğrafa bakmamızı istediler, çıkışta bir sürprizimiz olacak dediler.. Bu süprizin photoshop'ta aquazoo'nun üstümüzden köpekbalıklarının geçtiği yerde, yanımızda köpek balığı ile çekilmiş gibi bir fotoğraf olduğunu söyleselerdi , biz de ona göre atraksiyonlu bir poz verir, minnoş bir oyuncak yunusa baktığımızda verdiğimiz koyun gibi poz ile durmazdık..

Gezmeye başladık, tek tek.. Bildiklerimin özelliklerini anlatarak sevgilime..
Bundan önce gezen kişilerin facebook gibi yerlerde fotoğraflarının neden başarısız olduğunu anladım, aslında o zaman da düşünmüştüm bunu; ama biraz daha iyi çıkar diye ummuştum..
Bir kere balıkları rahatsız etmemek için flaş kullanmamak gerek.. Başka bir şey de, biz gittiğimizde kalabalık olmamasına rağmen, fotoğraf çekmek çok zordu;çünkü herkes incelemeye, bakmaya çalışıyor.. Bu sırada fotoğraf çekmek oldukça zor oluyor..

İşte size becerebildiğim kadarıyla yakalayabildiğim karelerden birkaçı..



















  
 rım rım rım rım rım rım! rım rım rım rım! - jaws müziğiymiş bu aslında- 

    
    -dudak dolgunlaştırıcı kullandım böyle oldu-

Efendime söylim, genel olarak diyebilirim ki gidilir görülür; ama mümkünse sakin saatler seçilmeli, çocuklar mutlaka götürülmeli..
Alışveriş merkezine de ilk gidişimdi, alışverişmerkezi çok güzel olmuş; fakat beni kınasanız da kusura bakmasınlar, yer olmamış.. Hani böyle zamanlar vardır, bayramda, yılbaşında hiç görmediğiniz insanları görürsünüz her zaman gittiğiniz yerlerde, işte o tarz insanların olduğu bir yer.. Derseniz ki, onlar insan değil mi, ben de derim ki, oturduğunuz yerden kalkıp geldiyseniz, alışveriş merkezinin üst katından , alt katındaki mağazının içinde bulunan tanıdığınla bağırışarak iletişim kurmamayı da öğrenin!.
İşte benim turquazoo izlenimlerim.. 

Sevgiler..

J.

16 Ocak 2011 Pazar

"Retired Extremely Dangerous"


RED: " Retired Extremely Dangerous" -emekli ama son derece tehlikeli- listesine alinmis bir grup ajanin,  eglenceli hikayesi.
Bruce Willis'in son yillardaki en basarili filmi. Su 97-2000 senelerinde Jackal,Sixth Sense, Mercury Rising zamanlarindaki gibiydi, o karizmaya sahipti, tabii ki o filmleri ozlemle aniyorum, onlar kadar basararili degildi; ama oradaki karakterleri canlandirirken ki kadar basarili oldugu gunlere geri donmustu..
Bruce Willis, emekliligiyle beraber normal bir hayat kurmaya calisan emekli, calistigi zamanlarda son derece basarili isler yapmis bir ajan.. Normal hayata alisma cabasini ilk sahnede, bunun olmayacagini da hemen ilk sahnenin pesinden gelen sahnede anliyoruz:)
Kendisine basina gelecek olaylarda "eskilerden kim kaldik ki surda!" edasiyla, her zaman bayilarak seyrettigim Morgan Freeman, John Malkovich,Helen Mirren eslik ediyor..

Filmle ilgili bir suru yorum yapilmis; yok kliseydi, yok bu kadar buyuk isimlerle bu mu olur, yok bilmem ne..
Cekimler cok basariliydi, ozellikle silahli sahnelerde mana aramamak lazim, yani film bu, eglenmek lazim, biri kotu adamlari haklayinca, "ooohhh, nasi ??? iyi miii??? gordun mu gununu" demek lazim, "oraya 2 tane keskin nisanci koyaydi, yok efendim iceri silahlari sokmus o kadar, bi tane de kursun gecirmez yelek koyaydi" diye seyredersen, hic bir seyden zevk alinmaz.. Bunu boyle bil seyirci..

Eglenmek istiyorsaniz, hic durmayin, seyredin.. yukaridaki elestireleri yapmadan duramiyorsaniz, hic seyretmeyin, sonra arkamdan kufur etmeyin bunun neresini begendin diye.. Biz seyrettik yakin bir arkadasimla pazar gunumuzu keyiflendirdik, ''2. cekilir bizce, gene seyrederiz'' dedik.
Imdb 7.2 vermis, benden de kendisine 7.5'dan 8.

Bu filmin ardindan ''Devil"i seyrediyordum, uyumusum, sevgilim ve arkadasim filmin sonunu getirmisler. Film bitip, gozumu actigimda film bitti mi dememle "evet, seytan da buymus" demeleri ve benim kendilerine acayip kizmamla, yarim saat kusmem bir oldu..
Film ve kitap sonu kimseye soylenmez, hele bana asla! Burdan duyuyorum, ona gore..sonradan ben duymadim,bilmedim olmasin..

Haydi iyi seyirler!
J.

11 Ocak 2011 Salı

JuVe:The Driver


 2009'un sonlarinda ehliyet alma ile ilgili maceralarimi anlatmistim.. Toplu tasimanin, toplu halde tasimaya elverissiz hale getirmek icin elinden gelenenin ardina koyulmadigi bir yerde oturdugumuzdan, arabayla ise gidip gelmeye ve dolayisiyla surekli, seri halde araba kullanmaya basladim..
Uzun suredir- ben ve sevgilim benden emin oluncaya dek- beraber gidip geldik, once aralarda derelerde kullandik, sonra yavas yavas trafige ciktik, ise beraber gidip geldik.. En sonunda, ufak ufak yalniz cikmaya ve sevgilimle beraberken sevgilim "tip" oynayaraktan surucu koltuguna oturdum..
Bunun en normalinin de boyle olmasi gerektigini dusunuyordum, zaten ehliyet alirken de hocam aynen bunlari soylemisti.. "bir cocuk nasil emeklemeden yuruyemez ve kosamazsa, araba kullanmak da ayni bunun gibidir, zamanla ve deneyimle bir cok sey olusur: ama sunu unutmayin, hic bir zaman kendinize guvenmeyin: cunku her trafige cikis bir baska deneyimdir " demisti..

Iste artik bir surucu olarak gozlemlerimi paylasma vakti geldi:

*yayalar, manyak misiniz lem? arabanin ustune ustune yuruyorsunuz.. isiktan gecmemeninizi filan soylemiyorum.. bana yesil yandigi halde haldir haldir yola atlamalarinizi saymiyorum .. Karanlik yolda lak diye yola cikip. aniden geri donmeniz filan geliyor..
* taksiciler.. Her sofor taksicilere cok dikkat etmemi soyluyordu, deneyimleyince anliyorsunuz, onunuze kirmalar, yol vermemeler, sIkIstIrmalar ve daha neler neler.. bugun yolu tikayip, "u" cizmek istedigi yerde yolu tikayan ben ya da bir baska bayan olsaydi, yemedigimiz kufur kalmazdi, ne kadin soforlugumuz kalirdi, ne de bizi dogurtan saglik gorevlilerinin annesi...
*yaya gecidinin ne demek oldugunu bilmeyen suruculer.. yaya gecsin diye durdugumda, arkamda neden kudurdugunuzu anlamiyorum..
*Dumduz yolumda giderken, bana yesil yanarken sola sapma yolundan aniden saga kirip,onume gecmeye karar veren ayni anda, gidecegi yone kirmizi yanarken onume gecip sola sapmaya karar veren. bu sure icinde kafa kafaya gelirken beni de aralarina alan 2 gerzek, kaza yapsak suclu gene benim bayan olusum degil mi?
*Durma mesafesini hesaplayabilmek icin ne kadar fizik gerekiyorsa, ehliyet kursunda tekrar edilmeli.. "88-89" hesabi yetmiyor trafiktekilere...

ve soyliyim.. Trafikte hic acelem yok, arkamda kudurmaya devam edebilirsiniz.. Gec kalsam da yok..

J.

♡Hayalgücü♡

stopmotion tekniği ile çekilmiş bu minik filme bayıldım, sabahımı neşelendirdi, sizin sabahını, gününüzü, her ne anda seyredecekseniz o anınızı neşelendirsin diye paylaşıyorum..
Uyuzcadı, buna bayılacaksın, biliyorum:)

SHE EXPLORES SHE COLORS /

9 Ocak 2011 Pazar

CSI hafta sonu!

Blogun ismine yaraşır bir yazı olsun bu..
Bir oyun, bir dizi haberi..
CSI  severlere müjde efendim, CSI:NY yeni sezon bölümleri ile CNBC-e ekranlarında.. Her Pazartesi, saat:21'de..

7.sezonda bazı değişiklikler var dizide, bildiğim kadarıyla Detektif  Bonasera rolüyle 6 sezondur tüm olayların çözümünde önemli bir yere sahio olan  Melina Kanakarades diziden ayrıldı..


Yerine gelen kişi House severlerin bir çırpıda tanıyacağı bir isim : "Sela Ward" .. Heh! Tanıdınız di mi şimdi bir çırpıda:) House'un evlenmelerden döndüğü, belki hayatta yaşadığı tek aşkı  avukat hatun diyince aklınıza gelir bence:) Bir de aşağıdaki fotoğrafa göz atınca jeton düşmüştür:)




Belki gene gelir Bonasera; ama ilk bölümden sevdim ben yeni dedektifi.. Yeni bölümleri iple çekiyordum, dönüşü güzel oldu dizinin onu söyliyeyim..


Sonra yeni bir oyundan söz edeceğim size.. "CSI: Crime City" Facebook üzerinden oynayabileceğiniz bu oyunda, gidiyoruz delilleri topluyoruz, bulduğumuz delilleri laboratuvara bırakıyoruz, sonuçların çıkması için bekliyoruz, paramız oldukça kullandığımız aletleri ve laboratuvardaki malzemeleri yükseltiyoruz ki daha çabuk sonuç alıyoruz, sonra masamızı, duvarlarımızı filan da düzenleyebiliyoruz..








CSI severler için oynaması güzel bir oyun; ama çok da bir şey beklemeyin:)
Oynasan oynanır yani:) o kadar..


Bu haftasonunda hepinize iyi seyirler ve iyi oyunlar diliyorum..
Hava çok güzel.. Bence dışarı çıksan çıkılır, fotoğraf çeksen çekilir, köpeklerle oynasan, yerlere yatsan, sevgilinle ele ele tutuşup sahilde gezsen gezilir..

Bu "yapsan yapılır" kalıbı da "Mesut Süre" den:) Dinlesen, her sabah dinlenir..
Görüşürüz..

J.

5 Ocak 2011 Çarşamba

JuVe ile diyaloglardan bir kuple..



*Gecen hafta ateslendim, baya ise gidemedim filan. Annecim gledi, hemen tavuk corbasi filan yapti.. Evimizde salonda gelen herkesin bizden cok kullandigi bir spor aleti var, eliptik ya da step seklinde kullanabiliyorsunuz. 60 yasindaki minnos annem, o sigara icen bunyesiyle cikti ustune, " spor " yapmaya basladi.. Sonra yoruldu.. Evde kimsenin ustune oturmadigi - artik bizde degil zaten- lazboy koltuga - bilmeyenler icin link- oturup dinlenmesini soyledim anneme..

JuVe : Anne yoruldun bak, lazboy'a otur, cek onu dinlen istersen..
JuVe'nin Annesi : - nefes nefese- yok yok , istemiyorum lazi, kurdu.. birak beni, aman...
'bu annemin lazboy koltuk icin olusturdugu yeni bakis acisi'...

*Cesar Millan- kopeklere fisildayan adam- la ilgili bir suru yazi yazdim simdiye  kadar.. Kendisini ve kopekleri cok sevdigimi duzenli okuyucularim bilirler..
Annemle aramizda gecen diyalogu anlatmak istiyorum cok kisa..

JuVe: " anne, ben gittikten sonra da Cesar'i seyretmeye devam ediyor musunuz?  Begeniyor musun? cok tatlilar di mi... vs..

JuVe'nin Annesi : "yok kizim seyretmiyorum artik.. hep ayni sey... gel kucu kucu.. git kucu kucu.."


-kopekleri egiten adamin belgesel programindan ne bekliyorsak:) gel kucu kucu, git kucu kucu annemi tatmin etmiyor demek..-

* Bugun sabah sevgilimle radyoda 'rabarba- mesut sure' yi dinliyorduk yine, Carsamba gunleri bir dinleyecilerini konuk olarak programlarina cikartmaya basladilar..
Konuklari yurt disinda cok bulunan biriymis, nerden geldi laf tam hatirlamiyorum, cocuk "namaste" dedi..
Ardindan sevgilimle aramizdaki diyalogu size aktariyorum:

JuVe: " canim, namaste ne demek biliyor musun? " ( hemen bilgimi satacagim; ama bilgimi satmaktan ziyade , cok hosuma gittigi icin paylasmak var icimde )
PG : " napiyorsun demek.."
JuVe: "yok canim, namaste; icimdeki tanri, icindeki tanriyi selamliyor demek"
PG: " tamam iste, merhaba demek"
JuVe: :SSSS

bu da olaylara bakis acisidir bence.. :)

Icimdeki Tanri icinizdekini selamliyor:)
Gorusuruz

J.

sonradan aklima geldi, yaziyi da bitirmistim.. bu da ekstra hikaye olsun.. bugun esi askere giden arkadasima ' benim de kuzenim nato askeriydi' diyecegime ' benim de kuzenim nasa da askerdi dedim.. hic bozmadim hatta devam ettim.. "marslilarla savastilar bir sure" :)

hadi bay:)
Related Posts with Thumbnails