28 Ocak 2010 Perşembe

JuVe olay Yeri: "Ahmet Ümit"



Türk yazar var mı başka Ahmet Ümit gibi polisiye yazan bilmiyorum;ama çok zevkle okuduğum kitaplara sahip bir yazar kendisi..
 Pek kitap okuma alışkanlığı olmayan Taksim'i çok seven bir arkadaşıma -öyle istiklal de bir aşağı bir yukarı yürümez,bütün ara sokaklarını bilir- Beyoğlu Rapsodi'sine başlamasını rica etmiştim..
Beyoğlu hakkında bilmediğim,tarihinin,o güzel yapıların,bildiğim bilmediğim bir sürü sokağının hikayesinin fon oluşturduğu kitapta,gerilim sizin yakanızı hiç bırakmıyor..
Başladı kitaba,bayıldı.. İlk okuduğum Ahmet Ümit kitabı değildir Beyoğlu Rapsodisi;ama beni en çok şaşırtan kitabıdır.Genelde sonunda "aaa diye" kaldığım nadir film ve kitap olur,artık okuya seyrede çözmüşüm sanırım;
ama bu kitap beni fena faka bastırmıştı..
Okuduğum kitaplar bana bir şeyleri yapma,araştırma isteği versin derim hep, yazarın okuduğum ilk kitabı "Patasana" bana hititlerden,arkeolojik çalışmaların nasıl olduğuna,ermeni sorunundan,doğudaki yaşam tarzına bir çok yönden bilgi verirken ,araştırma şevki de kattı.. Böyle katil'i aramanın süs olduğu, bunun yanı sıra size katil arattırma numarasıyla bir çok şey öğreten kitaplara bayılıyorum..
"Anlat İstanbul" u seyret mişmiydiniz? Bir çok küçük öykü vardı,suçla kucak kucağa.. "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir"  bir çok küçük hikayeden oluşuyor,suç ana unsur olmasın rağmen,her bir hikayede farklı bir duygu eşlik ediyor suça;aşk,hırs,ihanet.. Sonradan diziye uyarlandı;ama seyretmedim,bir yorum yapamam..
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir,bir solukta okuyabileceğiniz, ister akşam yatmadan önce,ister okula, işe giderken pırt diye bitecek bir kitap..
"Aşk köpekliktir" 'de 9 tane hikaye var, suç olmazsa olmaz kitapta,aşk da kıyısından köşesinden ve en sonunda "aşk köpekliktir" hikayesinde tam da göbeğinden giriyor konuya..
En güzel hikayesi "aşk köpekliktir" adlı,kitaba da ismini veren diğer hikayelerden daha uzun olan hikayeydi bana göre..

Kavim, ilk satırlarından itibaren okuyucuyu kendisine bağlayan, mezheplerden,dinlere,süryanilikten nusayriliğe,tarihe bir çok konuda bilgi veren bir kitap.. Bazen etrafımızda neler oluyor,ne kadarına yetişebiliyorum, ne kadarını iyi bilebiliyorum, ne kadarını gözlemleyebiliyorum diye hayıflanıyorum kendi kendime.. Kitabın anlattıkları,girişi,gelişmesi,sonucu,bağlanması hepsi çok güzeldi.


Ve en son kitabı "Bab-ı  Esrar". Kavim'den sonra arada denemeler yazdı Ahmet Ümit;ama onları okumadım.
Bana göre en güzel kitapları romanlarıydı,şimdiye kadar yukarıda kısaca bahsettiğim kitaplarından hangilerini tavsiye edersin JuVe diye sorarsanız, Patasana,Beyoğlu Rapsodisi,Kavim derim.
Diğerleri başarısız olduğundan değil,romanları çok daha başarılı olduğundan.. 
Bab-ı Esrar çıktığında çok sevindim,hemen koştum gittim aldım.. Bir kitabı elime aldığımda bana ne vereceğini bilmeliyim, siz komedi filmi diye gidip,gerilim filmi çıkarsa,gerilim filminden hoşlanıyor olsanız bile o moda girmediğiniz için filme canınız sıkılır..
Bab-ı Esrar'ı bitiremediğimi baştan söyliyeyim, değişik bir kurgusu var kitabın,bir yangın çıkıyor, sigorta uzmanı-araştırıcısı bir kadının çocukluğunun geçtiği  konyaya geri dönmesi,bu sırada doğaüstü bir takım olayların olduğu, bu kurguya Mevlana ve Şems Tebrizi'nin de eklenmesiyle nereye varacağını 100 sayfa okumama rağmen anlamadığım bir kitap.
Az önce dedim ya,bir şeyleri araştırmaya yöneltsin diye kitap;ama araştırma kitabı yapılacakken üstüne doğa üstü bir şeyler ekleyip buyurun derseniz,ben de bunu beğenmem.Mevlana'nın, Şems Tebrizi'nin felsefesini anlatacağım diye bir şey vaat ederseniz ben de ona göre alır okurum kitabı,sırf bunla ilgili olur.
Hiç bir yere götürmedi bu kitap beni ve yarım bıraktım. Bu yazıyı yazarken de yorumlara baktım, neler düşünmüşler diye, hiç Mevlana hakkında fikir sahibi olmayanlar çok beğenmişler, Ahmet Ümit kitaplarını okuyanlarsa bir hayal kırıklığı olarak nitelendirmişler.. Hayal kırıklığı diyemem;çünkü ne beklediğime bağlı bu kitaptan,beklentilerimi karşılamadı ve bu hayatımda yarım bıraktığım ilk kitap.. 


Ahmet Ümit'in heyecan verici bir yazım dili var, bazı(yabancı) polisiye romanlarında olduğu gibi kan gövdeyi götürmüyor,sizi bir şeyler araştırmanız için yoruyor, Dan Brown için de aynısını söylemiştim, katil kim diye okursanız kitap biter,olay kapanır;ama biraz not alırsanız,merak uyandırırsa içinizde,okuyacağınız bir kitap size başka dünyaların kapısını açar..

J.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Memeler baş kaldırmış!



 Şimdi biliyorum ki bu başlıktan sonra yine misafir patlaması olacak..Konunun pornografik hiç bir yanı yok açıklamasını baştan yapayım da,geçen sefer genç kızlıkları alınmış küçük kadınlar yazısında iki tane açık seçik resim koydum,blog nolduğunu şaşırdı, sonradan beklentiler karşısında hayal kırıklığı olmasın..



Efendim,bugün yemekteyiz programını seyrediyordum, hanımlardan biri göğüs dekolteli bir kıyafet giymiş, memelerini içine sokamadı o kıyafetin,çekeleye çekeleye bir hal oldu.
-bu arada kısa bir not,meme organına göğüs diyenler var,bunu kibarlık olsun diye yapıyorlar sanırım,göğüs bir bölgenin adıdır, meme organın adıdır, karın ve mide gibi-


Hayır madem çekeleyeceksin giyme ya da giydin çekeleme.. Bu kıyafet senin,emanet değil ya ,düşecek gibiyse sana olmuyordur zaten!



Bir kaç ay önce facebooktan evlenen bir arkadaşımın resmine bakıyordum, gelinliğinin kenarları o kadar kötü olmuş ki, ben görünce kalbim sıkıştı..
Ama bu hata onlardan kaynaklanmıyor,
en yakın arkadaşım evleniyor 10 gün sonra,onunla beraber gelinlik provasına gittim bir kere, sıka sıka kızın cılkını çıkarttılar, en son giydiğinde zor sığmış içine.. İyi,tamam kalıplı dursun da, son zamanlarda ne zaman bir gelin görsem göğüs kısmının kalıp gibi duracak yerleri memelere batıyor, iç gıcıklayıcı acınası bir durum çıkıyor daha çok,gözümüze hoş görünmekten öte bir hal alıyor..


Şimdi arkadaşımın resmini kullanmayacağım tabii burda;ama görsel aradığımda kullanılan mankenlerde düzgün durduğu için çok benzer bir şey bulamadım.. Şöyle bir örnekle açıklim,


Şu ip kısımlarının sert ve göğse girmiş olduğunu düşünün tam anlamıyla o anlatmak istediğim..
Bir de bu kızımızda ve son Golden Globe ödüllerinde  Mariah Carey' de olduğu gibi
"memeleri karşındakinin gözüne "sokma var..




Dekolte dediğin bana göre hoş olması için tamamını açacak iken vazgeçmiş bir görüntü vermek değil..

Neyse, niye taktım bu kadar biliyor musun okuyucu, kadın program boyunca 100 kere düzeltmiştir de ondan,laf açılmışken öbürleri de aklıma geldi:)
Bu konu da burada bitti..

J.

26 Ocak 2010 Salı

JuVe her şeyi bilir,ara yavrum google:)

Uyuz cadı'nın blogunda geziyordum,eskilerden bir yazısında -tam olarak 2008,ağustos- kendi blogunda arama yapılmış enteresan şeyleri yazmıştı..
Ben de düzenli olarak kaç kişi gelmiş filan diye bakıyorum;bir de en çok hangi yazı okunuyor diye bakıyorum o kadar.. Nedense en çok okunan yazım Hayal Et!.. Sanırım hayaletlerle  ilgili bir yazı olduğu düşünüldüğünden, sonra ben de neler aratılmış acaba blogumda diye merak ettim..
En çok aratılan şey, "kayıp sembol" kitabı hakkında yazdığım etkiyle "noetik bilimi nedir", bu kadar aranıyorsa,ben kendi merakım için araştırıyorum,sizinle de paylaşırım efendim:)
Fakat çok şaşırdığım şeyleri de paylaşmak isterim,

*ehliyetim kayıtlı mı? 
Nereye?:D Bu konuda nasıl yardımcı olabilirim,bilemedim..

*huge ego sorry?
öyle armut piş ağzıma düş olmazdı ;ama hadi söyliyeyim.. Gregory House çıkmasın o cümlenin harflerini karıştırınca sakın?:)

*mırmırım ne demek?
mırmır benim kedimin adı.. Bahsetmiş miydim,onu bile hatırlamıyorum..

*olay yeri filmi?
Film olarak soruyorsan böyle bir kategori yok;ama blogumun konsepti bu diyelim..
 E-posta atsaydın,yardımcı olurdum..

*açık ayakkabı için güzel ayak?
Bu konuda yardımcı nasıl olayım bilmiyorum:) Ayak konusunda uzman bir estetik cerrah mı araştırayım?

*alınganlık,işle ilgili karikatür?
Öyle ortaya karışık bir şeyler istiyorsun yani.


*bir cümleyi beyin ne kadar tekrar ederse unutmaz?
cümlesine bağlı,bir cümle söylerler adama,içine işler yıllar geçse de bir kere duymuş olmana rağmen unutamazsın, lanet basit bir şeyi de sınavdan 2dk önce söylerler bir türlü aklında tutamazsın!:D

*bolulu hasan usta nereli?
Şaka mı? Bolu'lu olabilir mi acaba:D

*böyle anne bir tane erkek geliyor oyunu?
Bu çok korkunç,bunu kim aradıysa söylesin,cevabını çok merak ediyorum..

*eylül akşamı kimler söyledi?
bülent ortaçgil ve tüm konsere gelenler:)

*hasan dipnot?
Hasan ? Bolulu olansa yukarıda cevabını verdim:)

*iki sevgilinin seyredebileceği filmler?
Kısaca romantik desek:)

*juvenil hormonu fiyat?
Buna çok güldüm,gençlik hormonu dedim ya juvenilin anlamı için ,kesin sürülebilir,yutulabilir sanan bazı hanımlar fiyat aradılar:)

*kayıp sembol bir ayda kaç tane alınmış?
Bir dakika hemen dağıtım-basım yeriyle irtibata geçeyim..

*pelerin modelleri?
Hiç modasal mevzulardan da bahsetmedim ki:)Pelerinden bahsedince Zorro geldi aklıma,o da işe yaramaz sanırım..

*popo neden kaşınır?
Şimdi böyle sorunca garip durmuyo mu söyle:) Ama biliyorum bu enterobius vermicularis yazımdan sonra yapılmış bir aramadır,hatta çocuklarla ilgili olanlar çokça aranmış..

*sönmez karakurt kolpagrosso?
Kolpagrosso bitmişti,yerini ortam' a bıraktı, onun kadar sevemesem de okuyorum..

Bunu arada yapmayı planlıyorum, siz de kendi blogunuzda yapılan aramalara bakın,hepinizin aramalarını merak ediyorum:)

Sevgiler..
J.

Annem babam sanki hiç çocuk olmadı...


Size de öyle geliyor mu bilmem,sanki annem babam hep böyleydiler,hiç bebek olmadılar,hiç çocuklukları yoktu..
Hep büyüktüler,böyle geldiler dünyaya..

Eski resimleri karıştırıyorduk,bunlar çıktı meydana..

Bu resimler annemin bebekliğine,çocukluğuna ait, o bilmiş mavi gözlerin bakışı hiç değişmedi,o gün neyse bugün de o..
Aile hikayeleri çok değişiktir,hele annemin tarafını yazsak sanıyorum 10 ciltlik bir ansiklopediye yakın hikaye çıkabilir,böyle ilginç hikayelere sahip aileler bir değişik oluyor,hikayeleri yıllar sonra dinlemek zevkli olsa da,o an yaşananlar eminim çok zor geliyordur.
İyi,kötü,komik,saf,eğlenceli bir ton hikaye..

Annemin babaannesi göremeyeceğini düşünüp anneme çocukken gelinlik giydirip resim çektirmiş:)

Ama gördü,hatta torunlarını bile gördü..
Çok eğlenceli bir kadındı.. Hiç oturmazdı,hiç yorulmak bilmezdi,ben 80 üstü zamanlarına rast geldiysem de, düşüp kalçasını kırdığı zaman dışında hiç oturduğunu hatırlamıyorum..



Zaman akıp gidiyor,ardımızda kıvrıla büküle kalan resimler..

Benim de eskiyecek böyle resimlerim,benim de çocuğum hiç ben çocuk olmamışım gibi hissedecek..

Seroşun minik kızı J.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Siz hiç ilkokulda pamuktan kar yaptınız mı?



Bütün gece uyuyamadım,en üst katta oturuyoruz,fırtınadan dolayı gece 2'ye doğru yatmama rağmen bir türlü tam uykuya dalamadım, odamın kapısının penceresi dahil zangır zangır titrediği için ve depremi yaşayan biri olarak "noluyo deprem mi? yok yok değil fırtına.. noluyo deprem mi yok yok fırtına..." şeklinde sabahı buldum..

Sabah kalktığımda çok güzel görünüyordu kar yağışı,bilmem niyeyse hep kar yağdığında çocuk gibi seviniyorum,okulum da tatil,tatil olcak bir durumum da yok artık...
Hatta önce biraz üzülsem de -tüm hafta sevgilim ve arkadaşlarım çalıştığı için bir yerlere gidebilmek için haftasonunu beklemek zorunda olduğumdan- kar yavaş yavaş örttükçe çam ağaçlarının dallarını ve tüm yolları çocuk gibi cam kenarında geçirdim tüm günü..
Sevgilim uzakta oturduğu için artık gelemedi, yaramazlık yapacak arkadaşlarım da gitti çevreden tek tek..
Kaldım tek başıma..
Sonra birden tüm sevincim boğazıma dizildi,önce her gün simit satan simitçi amcanın bugün bu fırtınada "siimiittt!" diye bağıran sesini duyduğumda.. Sonra evsiz, evi olsa da ısıtacak paraya sahip olmayan insanları düşündüğümde, sonra sokaktaki kedişleri köpüşleri gördüğümde, ardından da akşam vakitlerine doğru E.'nin profilinde şu cümleyi gördüğümde "tekel işçilerini düşününce vazgeçtim karı sevmekten , utandım."


Tüm günü çocuklar gibi ağzımı pencereye dayayarak,sevgilimle konuşarak geçirdim,sonra anımsadım sanırım neden sevdiğimi kar yağışını,tüm boğazımda düğümlenenlere rağmen gözümü sokaktan alamadığımı.. 
"Siz hiç ilkokulda  resim defterinize pamuktan kar yaptınız mı?"


J.
Görsel:kaynak 

21 Ocak 2010 Perşembe

Dipnot



*En son ne zaman bir mektubu dört gözle bekledin sevgili okuyucu?
 Ben en son Edirnede okurken mektup aldım sanırım bu da 6 sene önceye filan tekabül ediyor sanırım.. Mektup almak,beklemek,postada yazdığınız satırları göndermek için kuyrukta beklemek çok güzel bir duygu, şimdi maalesef pırt die "send" tuşuna basıyoruz,gidiyor.Bence duygudan çok yoksun..
Postacılar da yazık ki sadece kredi kartı,kredi kartı ekstresi,fatura'dan başka bir şey getirmiyorlar ki, bu saydıklarım içinde özellikle faturalara harcanan kağıda çok acıyorum..
Artık çoğu kişi internetle içli dışlı olmasına rağmen ne yazık ki elektronik posta yerine hala bu yolu tercih edenler var bunlara ne yazık ki benim annem babam dahil,gözümüzün önünde olsunmuş yazılı olarak..

*Aranızda insan çeken var mı? Akıllı,akılsız,deli,bir şey soracak kaç kişi varsa,bu sokağa adım atmamla beraber beni bulur.. Öyle normal sorular değildir,"şuraya nasıl gidebilirim" filan diye..
Sadece bugün başıma gelenleri söyliyeyim, bir teyze durdurup ne olduğunu bile anlamadan elindeki bozuk paraları gösterip, "bu geçiyo mu, bak bakim yeni yazıyo mu?" bakıp cevap verdiğinizde kurtulduğumu mu sanıyorsunuz, bir de açıklamalar geliyor." Sonra bunu bana geri veriyorlar,zaten kendi ellerinde kalanları bana veriyorlar.." Dinliyorum,yaşlıdır diyorum,ben de yaşlanıcam diyorum.. aaaaaaaaaaaaa..

Sonra annemle beraber bir kuyumcu vitrininde bir şey bakıyoruz, hiç alakası olmayan bir teyze geldi "şimdi sahteler çıkmış 14 ayar gibi gözüküyor aynı,sakın almayın dikkat edin,ben dün eminönü'ne gittim, orda da söylediler,bu çeyreklik gibi gözüküyor;ama değil,sakın almayın,bak dikkat edin,bence almayın" bitmedi,gider gibi yapıyo gene söyleniyo.. Dedim ki anneme "çekiyorum.". bitti mi? hayır..

Migrosa gittim,annem çok oyalandığı için alışveriş yaparken ben de kendimi oyalayacak bir şeylere bakıyorum boş boş, alışveriş arabasının başında duruyorum..Bir hanım,35-40 yaşlarında.. "bakar mısınız?" dedi,bakarım tabi ,ben sokağa "bakıcı başı" olarak çıkıyorum zaten, "bunun fiyatı ne sizce?" şimdi beni orda çalışan biri sanmasına imkan yok üstümde kat kat palto var,elimde kocaman çantam ve alışveriş arabası.. Bakim dedim, dememle kalmadı, o rafı komple sordu..

sırf bu değil,yolda 10 kişi yürüsek,bulaşan çingeneler,1 lirası eksik kalan karşıya geçecek olan emo gençler filan hepsi gelir bana sorarlar,benden isterler ne istiyorlarsa..

Bir şeye ihtiyacınız olursa,bana haber verin,alıştım artık,hemen gelirim..

J.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Sosyal güvencemiz de var ..

İyi haftalar!
Kocaman 26 yaşında bir insanım,hiç devlet hastanesine gitmedim,gitmek zorunda kalmadım;ama artık özel hastaneler o kadar uyduruk şeyler istiyorlar ki kendi kotalarını doldurabilmek için, bademciklerim şiştiğinde kafama göre ilaç almayayım diye özel hastanede doktora gittim,önce uzman mı,doçent mi ,profesör mü diye sordular-ne bilim ben ehemmiyetini,konsültasyona ben mi karar vereceğim?- sonra seçtiğim doktor,havalı ucunda minik kamera bulunan çubuğuyla lcd ekranda bana bademciklerimi gösterdikten sonra,alalım biz bu bademcikleri dedi... Niye???? Süs mü o bademcikler? Bir kere şişti diye,bademcik mi alınır?
Belim ağrıdı diyosunuz mr'dan başlıyorlar... Artık nerden çıkacaklarını bilmiyorlar.



Ara ara çarpıntılarım oluyor genelde stresli olduğum zamanlarda,bildiğim için kan testlerimi gittim yaptırdım kızılayda mis gibi,dedim bunları da numunede bir doktora göstereyim bakalım ne diyecek..
Sgk süper,dedikleri gibi internetten randevumu aldım,hatta doktorumu da seçtim,gittim hiç sıra beklemedim,randevum onaylandı.. Sıradan girdim içeri. Doktorumu seçtim;ama karşımda o doktor yok.
Zırta pırta içeri dalan hastalar var,dışarıda beklerken içeride hasta var diyecek oluyorsunuz,"olsun!" diyip,zart içeri giriyor.
Doktor sizin şikayetlerinizi dinliyor,öyle bir kalp atışı dinleme,size elini sürme gibi durumlar yok,benim yaptırdığım testlere baktı,ilaçlık bir durumun yok dedi,tuzlu ayran iç,bol su iç dedi..
Bu kadar..

Şimdi internete girip bir şey araştırsanız,internet çıktı ya hepiniz doktor oldunuz diye azar işitiriz.

Cildimde akneler çıkıyor,cildiyeye gittim,1dk sürmedi sanırım doktorla görüşme..

Şimdi doktorları zorluyorlar bir de,ya özel ya devlet diye.
Doktor dediğiniz kolay yetişmiyor,bu kadar oku,hastaya elini bile sürme gönder ya da özel hastanenin ayda şu kadar mr,şu kadar ameliyat,şu kadar bilmem ne kotalarını doldurma peşinde koş..
Arada kalan hastaları saymıyorum..

Eksik olmasın;ama Allah düşürmesin de buna deniyor sanırım..

Sağlıklı günler,
J.

17 Ocak 2010 Pazar

İki çift laf ettirmediniz..

*Eskiden beri çok severim sohbet programlarını seyretmeyi,özellikle zeki,esprili biri tarafından yönetilen, ya da seyri zevkli biri programa konuk olacaksa..
Okan Bayülgen'i çok beğenirim,kendini oldukça geliştiriyor,daha iyisini yapabilmek için oldukçabalıyor.Yalnız anlamadığım,konuk gelince canım ciğerim oluyor,sonra başka zamanda eleştirip duruyor,ardından yine bu eleştirip duvardan duvara vurduğu kişiler programına geliyorlar ..
Beyaz'ı programına konuk ettiği kişilere göre seyrediyordum.
Artık çok fazla televizyon seyretmiyorum zaten,dizilerimi de internetten indirdiğim için televizyonla aramızdaki muhabbet ,uykudan önce uyku getirmesi için 45dk-1 saat zaman geçirme..
Durum böyle olunca,o saatlerde uygun sohbet programlarını takip etmek istiyorum;ama 1 konuk mühimse diğer kalanlar o kadar boş oluyor ki,artık sohbetten çıkmış zaten programların amacı,çıkardıkları uyduruk albümlerin tanıtımını yapmak için çıkıyorlar.
En dayanamadığım kısım da şu, programa telefonla bağlanan salak saçma seyirciler."Beeen sizeeeaa çok beğeniyorrreeamm.."Ne hayranlığını,ne eleştirisini,ne sorusunu ifade edebilecek kelime sayısına sahip olmayan kafalar uzadıkça uzayan cümleler kurmaya çalışıyorlar.Durum bu olunca,ben de tekrar programlar da olsa o an yayınladıkları program  tnt,cnbc-e gibi kanallara yöneliyorum.
Cnbc-e'de tam benim uyku saatlerime Jay Leno show rastlıyor,gazete manşetlerini,komik görüntüleri,ülkenin politik durumunu ya da magazinsel olarak öne çıkan olaylarını çok güzel ti'ye alıyor.
Bir kısım olayları -kendi ülkesinin beyzbol takımlarının oyuncuları gibi-bilmediğim için yaptığı esprilere fransız kalsam da,genel olarak oldukça eğlenceli geçiyor,"primetime band" diye bir müzik grubu ona eşlik ediyor ki bence çok başarılılar..Bunun yanı sıra doğadostu hibrit arabalar test ediliyor,çok ünlü konuklar ağırlanıyor.
Çok güzel bir bölüm var,kendi tanıtımını  hak etmek için gelen ünlüler bir şeyler yapmak zorunda kalıyor..
Seyri oldukça zevkli bir program,kalitesi her geçen gün düşen Türk programların yanında,kısa ve öz her gece 00.00'da cnbc-e de..

Duyan cnbc-e de çalışıyorum sanacak..
Neyse..
J.

JuVe Olay Yeri: "Yahşi Batı"


Efendim,hayırlı pazarlar.. Güzel bir cumartesi gününün ardından , en son ne zaman 11 de kalktığımı hatırlamadan, güzel bir pazar gününe uyandım..
Cumartesi gününün aktivitelerinden biri olarak dün sevgilimle sinemaya gittik, şu "avatar" fanları 5. turu dönmeleri biterse, Capitol'de de 3d seyretme olanağına kavuştuk artık gidip seyredeceğim;ama maşallah sıra kapılara kadar,ne pandora meraklısıymışsınız be:D
Aslında "soul kitchen" 'a gitmekti amaç evden çıkarken;ama nedendir bilmiyorum 3 seansa koymuşlar sabah-öğle-akşam olmak üzere.. Bari Yahşi Batı'yı görelim dedik..
Burda 150'ye yakın yazı yazmışım, o kadar cem yılmaz severim,hakkında hiç bir şey yazmadığımı -bir iki alıntı dışında- yazının etiketlerini girerken farkettim.
Cem Yılmaz'ın zekası,lafı getirmesi,tespitlerine hayranım,stand up gösterilerini ne zaman izlesem sanki o an espriyi ilk defa duymuşum gibi gülerim.Şaşırıp dururum,lafı nerden nereye getirdi diye..
Bu filme giden arkadaşlarımın hemen hepsi -biri hariç- pek beğenmedim dediler.Fragmanlarını seyrettiğimde , filme gelmeleri  için insanları ikna edecek, öne çıkardıkları espriler buysa pek de bir şeye benzemiyor sanırım dedim kendi kendime..
Yine de bu kadar emek harcanmış bir filmi gidip görmek,karar vermek istedim.


Girişi,gelişmesi,sonucu belli filmin,anlatımı gayet güzel.Günümüzde başlıyor film,bir çift 1800lerin sonuna ait kovboy çizmesini satmak için aracı olan kişi,çizmelerin hikayesini anlatmaya başlıyor malı pazarlamak için..
Filmde Osmanlı padişahı ABD başkanına hediye etmek için hazırlattığı elması göndermek için 2 kişi görevlendirir-Aziz ve Lemi- bu kişilerin yolda başlarına gelmedik kalmaz,elması çaldırırlar,paralarını çaldırırlar,tek başlarına kaldıkları bu yolculukta elması geri alabilmek için ellerinden geleni ve önlerinde yapabilecekleri tüm numaraları yaparlar..

Şimdiki zamana atıflar,ince espriler.. Bir çok kişinin bir çok espriyi anlamadı:) Burda ukalalık yapmak istemiyorum;ama espri o kadar anlık oluyor ki,siz onu o an çözemediyseniz,böylee bakıyorsunuz..
He anladıktan sonra hayatınıza yeni bir bakış açısı katmıyorsunuz;ama "gülmedim ki ben hiç" diye çıkan kişilere de sorun sizde ya da filmde demiyorum..
Derseniz ki stand up'ları kadar güldürüyor mu,cevabım hayır.Bir filmin ölçütü sizi güldürebilmesi ise o zaman zaten gitmeyin..
Taşlamaları,atıfları çok güzeldi, en son Abd başkanına edilen kelamlar süperdi.
Bir sinema seyircisi ile beraber seyrettik ki zaten,sesli esnemeler ve bu bahsettiğim Abd başkanına edilen kelamlardan sonra alkışlamalar.. O yüzden kimin nasıl eleştirdiğinden ziyade,bir filmi seyretmek istiyorsak,yorumu başkalarından duymak yerine kendimiz görmeliyiz.
Demet Evgar'ın performansı çok güzeldi.. Cem Yılmaz ve Ozan Güven ne kadar başrol olsa da, yan roller o kadar iyiydi ki, oyun onların üzerine kuruluydu.

Film bittikten sonra hemen koşarak çıkarız ya,ben de çoğu zaman yapıyorum bunu;ama artık filmlerin sonuna kamera arkası gibi özel kısımlar ekliyorlar ,filmde emeği geçen tüm insanların isimleri akarken..
Yahşi Batı'da da vardı bu kamera arkası, filmden daha çok kamera arkasına güldüm bile diyebilirim, en son cem yılmaz'la ozan güven bu son komedi filmi daha da çekmicem filan diye aralarında konuşuyorlardı,umarım öyle bir düşünceleri yoktur.

Kocaman oldum artık,hala bazen evlenen arkaşdaşlarımın evine gittiğimde evcilik oynamaya gidiyormuşum gibi gelse de:) En yakın arkadaşımın kardeşinin web tasarım stüdyosunun -Navi- ismini jenerikte görünce çok sevindim, bu ilk arkadaşlarım bir bir ehliyet alıp arabayla gezmeye çıktığımızdan beri içimde olan tuhaf bir his, daha dün kapının önündeydik,zar zor izin alıp uzak bir yerlere gezmeye giderdik, şimdi ... Şimdi ise herkes kendi yolunda ilerliyor, bir bakıyorum bir jenerikte isimleri yazıyor...

İşte benim Yahşi Batı izlenimlerim..

İyi seyirler..
J.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Ağlamaklı hayalet dizisi mi olur?



Bu diziyi -ghost whisperer- ilk başladığından beri seyrediyorum,3.sezon biraz kaçırdım;ama 4.sezonunu günü gününe cnbc-e 'den takip ediyorum.
Bilmeyenler için biraz anlatırsam, Jennifer Love Hewitt'in canlandırdığı Melinda karakteri,çocukluğundan beri hayaletleri görebilen,2 dünya arasında sıkışıp kalmış,bitmemiş işi bulunan hayaletlere yardım edip,onları "ışığa" ulaştırmak isteyen , "same as it never was" isimli antika dükkanını işleten , paramedik ,yakışıklı bir eşe sahip olan bir hanımdır..

İlk sezonu mükemmeldi,2.sezon da oldukça iyi olmasına rağmen,3.sezon biraz baymıştım.. 4. sezonda muhteşem bir şekilde geri döndü dizi.
Bir hayaletli diziden bahsediyorum size, ben ki ağlamam,etmem..
Hayaletli dizide ağlanır mı be?
Ağlatıyor işte..

Dizide aşk,gerilim,arkadaşlık,bilimsel düşünceler-tartışmalar-,ihanet,özlem,pişmanlık.. aklınıza gelebilecek her türlü duygu var..
Bu yüzden de yeri geliyor geeeeriiiim gerim geriliyorsunuz,yeri geliyor 2 damla göz yaşı yanaklarınızdan süzülüveriyor..


Bu arada başrol oyuncusunun kıyafetleri mükemmel,"vintage" dedikleri,eski dönem kıyafetlerini günümüze aktaran,kendine özgü bir giyim tarzı var.Bununla da dizinin yapımcılığını da üstlenen Jennifer Love Hewitt ilgileniyormuş okuduklarıma göre..


Laf aramızda Nilo'ya çok benzetirim,kendisi beğenir mi bilmem ama:) -her halini değil,mesela alt resimdeki gibi halleri-



Veee..
Cnbc-e dizinin tanıtımlarında çok güzel bir şarkıyı kullanıyor,
bu ay açıklamışlar dergide saolsunlar..
Dinlemek isteyenler için ,tık..
Bulmak isteyenler için açık isim:
                                Little Miss Something,David Goldsmith & Andrew Britton & Brain Hodge


İyi seyirler.. 
J.

15 Ocak 2010 Cuma

Yeni nesil oyunlar:)

Efendim,haftasonu geliyor,ben daha yeni adapte oldum okul tatiline,ona da alışamadım henüz..
Umarım güzel bir haftasonu geçirirsiniz, böyle hep plan yapılır,hiç o plana uyulmaz ya,öyle ya da böyle çok keyifli bir haftasonu geçiririz hep birlikte umarım..

Haftaiçinden başlar haftasonu ayarlamaları, bizde de öyle oluyor,sanırım bu haftaiçinin stresini haftasonunun hayaliyle süslemek oluyor,"hadi şunu da bitireyim,haftasonu ne güzel planlarım var,haftasonu ne güzel eğlenicez,haftasonu ne güzel uyurum:)"

İşte böyle haftasonu planlarını artık yeni nesil oyunlar süslüyor..
Bunlar hem ev partisi havasını bulmanızı sağlıyor hem de bazıları benim gibi müzik aleti çalmak isteyip bir türlü beceremeyen bünyelerin hevesini almasını sağlıyor..

İşte bu oyunlardan biri "guitar hero".. Size burda guitar hero oynarken kendimizden geçmiş resimlerimizi koymak isterdim;ama izin almam gereken çok kişi var,o yüzden es geçerek,size oyuna ait küçük resimler koyayım:)


Böyle bir gitarla oynuyoruz gitar hero oyununu,önümüzde sanal seyircilerimiz, daha da güzeli ek gitarla grup kurabilmemiz,bateri ve mikrofonla eşlik edilebilmesi..
notalar tüm renkleriyle akıp giderken,siz de bir müzik aleti çalıyor gibi yapabilmenin sevincini yaşıyorsunuz..
İşin güzel kısmı,"tabu"da ve birazdan bahsedeceğim"trivial pursuit","scrabble" gibi oyunları oynarken olduğu gibi kavga gürültü çıkmaması:)



Aaahh ah,eski zamanları hatırlıyorum da, pacman oynayabilmek bile ne güzeldi.. Ne kadar gelişti teknoloji, çocuklarımın zamanında neler göreceğim çok merak ediyorum..Sanal seyirciler,sanal olmaktan çıkıp,eve gelecek korkarım!..

Bu arada diyelim oyun konsolunuz yok ve oynamak istiyorsunuz,basitten (3 nota) zora doğru (5 nota ve saz)
gidebileceğiniz,adım adım ilerleyebileceğiniz bir guitar hero oyun sitesi juveden size hediye.. Ben de oynuyorum,gelirseniz bulun beni:) Buraya Tık!

Bir diğer oyun,az önce bahsettiğim "trivial pursuit".Bunu çok yakın arkadaşım E. tavsiye etmişti,yılbaşı akşamı oynayıncaya dek sıkıcı olduğunu düşünmüştüm,aksine süper bir oyunmuş..

Şu yukarıda gördüğünüz yuvarlak,içi pasta dilimleri gibi ayrılmış olan şey sizin piyonunuz, her daldan (tarih,bilim,coğrafya,spor..) soruyu bildiğinizde o dala ait rengin pasta dilimini piyonunuzun içine yerleştiriyorsunuz.. En son,yani tüm dallara ait soruları bildiğinizde ,piyonunuzun bütün dilimleri dolduğunda kendi seçtiğiniz dala ait soruyu bildiğinizde siz kazanmış oluyorsunuz, çok basit gibi duruyor değil mi?
6 tane soru var,nolcak? gibi duruyor,oynayın,zorlanın,takım arkadaşlarınızla bir sinerji yaratın da göriim sizi:)
Her eve lazım;ama kalabalık oynanması şart bir oyun..

Tabu'dan,scrabble dan sıkılanlara,JuVe'nin haftasonuluk oyun seçmeceleri..

İyi eğlenceler..
J.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Nolcak nolcak..Nolcak..Hiç!

Selam,
100 kişi oldunuz,ne iyi oldunuz dedim..Pırt kaçtı 2 kişi,yazdığımla kaldım:D neyse..Biz böyle de iyiyiz..

Diyorum ya size,dizileri bile parça parça seyrediyorum diye - hoş bu geçti,en son parça parça seyrettiğim bir film benjamin button'du 5 günde seyrettim,her akşam uyumadan önce-, zamanımı boşa harcamış olmalarına üzülüyorum..
Size şimdi bir film bir de kitap söyliyeyim,ne okumak için zamanınızı harcayın ne seyretmek için..


Uzun zamandır "duplicity" yi seyretmek istiyordum,öyle duruyor,bir vakit bulamadım,daha güzel olduğunu seyrettiğim bir sürü film geçti elime,onu seyrettim,bugün de aslında mr. deeds 'i seyredecektim,cd mi bulamadım, bilgisayarda 2 gündür tamirdeydi,hard diskten çekip seyredemedim ve bu yüzden 2 gün yazılan yorumları ancak yayınlayabildim,kusura bakmayın.







Efendim,Julia Roberts ı çok severim,ajanlı olduğunu, birbirlerini kazıklayan;ama aşık olan 2 ajan olduğunu biliyorum filmde.. Sonra seyrettim,tam olarak böyle değil;ama genelinde birbirlerine karşı bir güvensizlikleri var 2 birbirlerine aşık ajanın,konu o kadar uydurma o kadar uydurma ki anlatamam, yani bir zeka da yok,ben yaparım dersiniz yaptıklarını bir ajanlık durum hiç görmedim, Ocean's serisini seyrettiğinizde "aaa,leeen nası yapmışlar,bak bak" oluyosunuz,bunda böyle bir durumda yok,bittiğinde böööyle kalıyosunuz şöyle diyorsunuz kendinize "eeee?"..

Film bari 2 saat,bilemedin 3 saat.. Kitap dediğini okuyorsun,dur bakalım nolcak,dur bakalım bir yerde gelişecek bekliyorsunuz.. Sonunu öyle abuk subuk bırakmıyorlar mı,hiç bir yere bağlamıyor,o anlattıklarını,bir yere bağlayacak diye okuduklarınız,aklınızda tuttuklarınız yok yere öyle kalmıyor mu elinizde.. O an inanın yazarı bulup kafasına o kitabı atasım geliyor..
Kendi blogumda mı yazmıştım,bir yorum mu yapmıştım hatırlayamıyorum;ama tekrar olursa da kusura bakmayın,Ferhan Şensoy bir kitabında anlatıyordu yanılmıyorsam, "bir şey düşse getirmez,işe yaramaz kapıcı,beğenmeyip camdan fırlattığım kitapları getiriyor,-aabi kitabınız düşmüş" aynı hissiyatlarla gidip yazarın kafasına atıp "eeeeee,eeeeeeeeeeeeeeee?" demek istiyorum..

Buket Uzuner'in kitaplarını çok övmüşlerdi,hiç okumadım, annem geçen sene  almıştı "İstanbullular" kitabını, ben de "kumral ada mavi tuna" yı çok merak ediyordum, dur bir şunu okuyayım bari, beğenirsem onu da hemen alırım dedim.


 Başladım okumaya pek güzel başladı,binbir bölünmüş yerden hikayeyi anlatıyor,betimlemeler,kişi özellikleri filan süper..Dur bakayım diyorum,çok heyecanlı tarafı da var kitabın, dur bakayım nasıl toparlıyacak, okuyorum okuyorum,artık tekrar ediyor aynı cümleleri ,yani bu kitapların sayfa sayısı arttıkça yazarlar kitaptan daha fazla mı para kazanıyorlar onu merak ediyorum.. Nereye bağladı o kadar olayı.. Hiç bir yere..
Böyle kendimi kandırılmış hissediyorum resmen.
Yazarlar da daha önceki kitaplarının başarısından dolayı bir "amaaan bu da böyle olsun" duygusu mu var,noluyor anlamıyorum,belki çok güzel;fakat diğer kitabını hiç merak edip de almadım bu başarısızlıktan dolayı.

Her zaman "sakın kaçırmayın" tavsiyesi olmayacak ya, bunlarda benden "ardınıza bakmadan kaçın!" tavsiyesi..

Sevgiler.
J.

11 Ocak 2010 Pazartesi

JuVe Olay Yeri: "Law Abiding Citizen"



Hiç başınıza bir şey gelip adaletin sağlanmamış olmamasının sinirini hissettiniz mi içinizde?
Öyle çok derinlere inmeyin,ben 2 kere soyuldum biri diş hekimi arkadaşımın yerinde, o baya travmatikti, 2.si kadıköyde -hala nasıl olduğunu anlamış değilim;çünkü çantam önümde yapışmıştım,yanımdaki arkadaşlarım bile anlamadı- çantamdan telefon çalındı.. Hayır bizde bir de karakola gidiyorsunuz, suçlu sizmişsiniz gibi bir muamele görüyorsunuz,sonra hırsız elini kolunu sallayaraktan çıkıyor.neyse diyelim,başıma gelen son ve en ağır şeyler bunlar olsun..

Film,çok heyecanlı başlıyor,bu benim bahsettiğim suçlarla kıyas kabul etmez şekilde başlıyor..
Evinde çocuğuyla,eşiyle mutlu mesut, sakin, sessiz  bir akşam geçirirken,kapı çalıyor,2 adam içeri giriyor ve adamı bağlayıp kızını ve karısını öldürüp gidiyorlar..

Bu olay sonunda avukat kendine göre kazanabileceği en iyi sonucu elde ediyor ve katille anlaşıp "el sıkışıyor".
Seneler sonra, eşini ve kızını kaybeden baba bu sistemin içinde bulunan herkesle, taraf oldukları adalet sistemiyle alay ederek yokediyor..tek tek..

Filmi genel olarak çok beğendim,konusu muhteşemdi, siz kendinizi adamın yerine koyuyorsunuz ve içinizde bir cani barınıyor hissine sahip oluyorsunuz.

**********Film içeriği uyarısı******************
Her şey iyiyidi,güzeldi,filmi çok beğendim,daha önce şöyle yüzeysel film eleştirilerine baktım,sonu için tatmin edici değil diyorlardı.Bir şekilde adaletin kazanması gerekiyordu da,adamın aklı o kadar çalışıyorken,kendi malını mülkünü inceleyebilecekleri ve bu planını ortaya çıkarabileceği gelmedi mi ? filmi 10 dakikada bağlamak için bu kadar da basit bir düşünce olmamalıydı bence..
**********************************************
Filmde hoşuma giden şu oldu bir de,Gerard Butler'dan bahsedince genelde romantik,komedi,dram..vs roller gelir aklımıza, bizim Türk filmlerinde bir rol üstünüze yapışır,komedi deyince hep aynı yüzler,dram deyince hep aynı yüzlerle karşılaşırız, adam çatır çatır oynamış,çok başarılıydı.

Benden filme 7.5:D aa ımdb 'ye baktım şimdi ,ilk defa tutarlılık var aramızda,o da 7.3 vermiş ..
Bence seyredilebilir,güzel bir film,tavsiye ederim.. Hatta film tercihlerinize göre "sakın kaçırmayın" tavsiyesi bile olabilir.Filmi seyrettikten sonra sonu ile ilgili yaptığım eleştiriyi okursanız,benimle aynı fikiri paylaşacağınızı düşünüyorum;ama yine de filmi seyrettiğinize memnun olacağınızı sanıyorum.

İyi seyirler..
J.

10 Ocak 2010 Pazar

Dipnot

*Seyirci,okuyucu,takipçi... 100 kişi oldunuz:) Beni mutlu ettiniz.
Hayır ilk başlarda yüzyüze tanıdığım, bildiğim 3-4 kişi aramızda oturuyor gibi geliyorken,
şimdi o tanıdığım 3-4 kişi ve hiç tanımadıklarım var:) Tanıyıp çok güzel arkadaş olduklarım var..
Değişik bir olay söliyeyim size,takıntı diyebiliriz bir çeşit, ben merak ediyorum kim beni takip ediyor,hepinizle tek tek konuşmak istiyorum:D deli miyim neyim.. Şu blogumun alt kısmında dünyanın neresinden takip edildiğimi söyleyen bir eklenti var ya, o kadar merak ediyorum ki,
dublin'den dünyanın bir ucundan giren var,
çatlıyorum acaba kimdir diye?
Beni takip eden,okuyan herkese çok teşekkürler..

*Haftasonu notları biraz da benden size.
Uzun zamandır sınavlarım var,senelerdir insan yüzü görmüyor gibiyim sevgili blog sakinleri, bugün Yahşi Batı'ya ya da yer bulursak "avatara" a gitmek üzere sinemaya gittik,yer var en önden;ama sevgilimle yanyana bile oturamıyoruz.Hadi boşverelim dedik,alışveriş merkezlerinde dolaşmaktan nefret ediyorum;bugün Palladium'a bu ikinci gidişimdi çok beğendim,oldukça nezih, bir de gezmesi ferah..
bu arada blogumda işte şöyle indirim var böyle olmuş tarzı şeyler pek yazmıyorum ;ama bu bir tavsiye kısmı olacak. Ben mavi jeans kotlarını çok beğeniyorum,oldukça yumuşak kotları, hatır hatır değil; fakat artık fiyatlar da abarttıkça abarttı,bugün gezerken pull and bear'da indirimlere baktım, aynı kalitede yumu yumu kotlar 30-40 liraydı, tek ki gereğinden fazla düşük belliydi, gidip görün derim onun dışında da indirimler almış başını gitmiş..Dedim ya , sınavlardan değil indirim,insan yüzünü gördüğüm yok, belki çoktan o indirime gidip önceden en güzellerini silip süpüren takımdansınızdır:)

*Bazı insanlar var,böyle önemli yerlere gelmiş insanlar, neye göre önemli derseniz orası biraz soru işareti, kitap okumamakla övünüyorlar..
Ben şu aralar çok kitap okuyamıyorum,biraz menopoz teyzelik var üstümde, afacanlar basıyor,bazen bir diziyi bile 2 kere oturup seyrediyorum yarım yarım ve geçenlerde bir yazımda bahsetmiştim evdeki kitapların yüzüne bakamıyorum utancımdan,başım eğik geçiyorum..
İşte bahsettiğim bu bazı insanlar, hem övünüyorlar bir de bir şekilde bir yerlere gelebildikleri için kitap okuyor olmaktan, "bunlar boş işler" demeye getiriyorlar..
Hiç kimseye karşı bir sorumluluğum yok buraya yazı yazarken;ama girip bir genç arkadaşım okuyorsa,belki kendine hayata açılacak yeni bir pencere olarak görür,iyi kötü bir yerden başlar ve okur diye ümit ediyorum..
Nilo'ya baktım bugün bir sürü kitap yazısı yazmış,ahh dedim, çocuk bakıyo,çalışıyo,ev işi..  ahh juve ah dedim,bırak bu menopoz teyze ayaklarını,git başla çabuk yarım ve boynu bükük bıraktığın tüm kitapları...

*o değil de her sınav zamanından sonra odam bir savaş alanı oluyor..
Şu anda odamda bir insan yaşadığına inanmak zor,her yerde bir şeyler..
Yarın temizlik var :( ühühüü:(
Görüşürüs blog:)

J.

6 Ocak 2010 Çarşamba

JuVe Olay Yeri: "This is It!"


M.J..

En parlak dönemlerini 80lerin ortasında 90ların ortalarına kadar yaşadı bana göre.
Benim yaş gurubumda olup,Michael Jakson'ın şarkılarını açıp,evin içinde tepinmemiş olan yoktur.
Siyah teninin gitgide beyazlaşmasına tanık olduk,hayatının da teninin renginin aksine kararmasına..
Neler oldu hayatında hiç birimiz bilemiyoruz,onu çıldırtan ne oldu da, çocuğunu camdan aşağı sarkıttı?
Neverland'e bile giremez oldu,çocuk tacizcisi lafı yapıştı,kaldı.. Bir komşunuza çocuk tacizcisiymiş meğersem denildiğini düşünün,başına neler gelir,bir dünya starının başına gelmeyen kalmadı..
He şunu söylemiyorum,ölü totosu ballı olmadı, bir takım sorunları vardı belki;ama medya yangına körükle gitmenin 100 kat fazlasını yaptı..

Son güzelliğini yapacaktı sanırım "This is it" le .. Büyük bir heyecanla konserlerin nasıl geçeceğini bekliyordum..
This is it'i seyrettiğimde,orda bu kadar özverili çalışan insanların,M.J'in naif hallerinin,ne olursa olsun "kral" ın her kelimesine,her şarkısının notasına eşlik edecek dans figürünü seçmesini,her kelamının ince ince seçilmesini gördüm ve bir insanın gözü arkada gitmesi gibi bir olay varsa,bu kesinlikle M.J.in başına gelmiştir, bu kadar güzel bir konser hazırlığının ,seyirciyle buluşamaması.. Ordaki herhangi bir dansçı,hatta temizlikçi bile üzülmüştür..

O kadar güzel çalışıyor ki,o kadar özverili ki, şurda kenardaki dansçılardan biri olsam, ah keşke şu gitaristin yerinde ben olsam diye geçirmeden edemiyor insan..


Bu filmi seyrederken gitaristi Orianthi'yi keşfettim,müthiş bir elektrik var aralarında,o tikky görünüşlü hatunun böyle gitar çalabileceğine insan ihtimal vermiyor.


Keşke yapabilseydi,görebilseydi..

Annemin babamın kendi gençliklerinden anlattıkları "ahhh bi bilmem kim vardı ,nasıldı" ... (şimdi aklıma örnek gelmedi) demesi" ben de aa öyle mi?" tepkisi uyandırıyor,çok da bir şey hissetmiyorum.
Çünkü o kişi onların dönemini hatırlatıyor onlara, M.J i de ne kadar anlatsam çocuğuma bizim yeni renkli ekran dönemlerinde,daha kaset sarıp dinleme dönemlerimizde sesini açıp deli gibi dans etmemizin keyfini,çocukluğumuzu hatırlatıyor olacak bize.. M.J'e yetişememiş olanlara  ise sadece dans figürleri ve müzikleri kalacak,bizim hissettiklerimiz değil..

Öyle ya da böyle "This is it!" çocukluğumuzun enniii enii okeee kahramanının bize bıraktığı son anı..


This is it,
"yıldız" olunmaz,doğulurun dersi,
hiç bir başarının sadece yetenekten geçmediğinin göstergesi,
ne kadar "kral" adam olursanız olun,alçakgönüllülüğün her kapıyı açtığını ve en önemli şey olduğunun kanıtı..

Seyredin,seyrettirin...

J.

5 Ocak 2010 Salı

JuVe Olay Yeri: "Kayıp sembol- Lost symbol"

Efendim,2010'un ilk yazısından hepinize merhabalar:) 
Naptınız bakim,güzel geçti mi yılbaşısı? Benim tüm yorgunluğuma rağmen (yılbaşı sabahı 4.30 da sınav tekrarı için kalkmak ve yılbaşı günü sabah 5 de yatmak) gayet güzel geçti yılbaşı olayı..
Hepinize tekrar iyi yıllar dileyerek ,yazımızın asıl konusuna geçiş yapıyorum..

Bu aralar elimde 3-5 tane kitap var,sürünüyorlar,biraz sıkılıyorum diğerini okuyorum 50 sayfa,sonra biraz diğerinden ..Sonra hepsinden sıkılıp,kenara itiyordum.
Kayıp Sembol'ün türkçeye çevrilmesini bekledim çıktığından beri, gittim baktım,3 kere ingilizcesini alıp,almamakta  tereddüt ettim;çünkü diğer Dan Brown kitaplarını okuyanlar bilir, 50 tane şifreli sözcüğün 50.000 çeşit manasını söylüyor,"kafam dumanlı olacak boşver Türkçe çevirisini bekleyeyim en iyisi " diye kendi içimde tartıştım,sonunda aldım,hemen okumaya başladım araya sınavlar girdi;ama sınav mınav dinlemededim yine okudum ve de kısa bir sürede bitti..



Daha önce Dan Brown'un Robert Langdon'ın eşlik ettiği serideki gibi bir kurgu söz konusu, kendisine yakın , yüksek dereceden mason olan bir arkadaşı tarafından ,ona yıllar önce saklamasını emanet ettiği bir paketle beraber bir konferansa gelmesi için davet gönderir;ama kısa sürede anlaşılır ki davet kendisinden değil, masonik şifrelere aklını bozmuş birisi tarafından gönderilmiş ve  Profesor Langdon oyuna getirilmiştir.
Tek konu  oyuna gelmiş olmak değildir,bu sırada arkadaşının kesik eli konferansın yapılacağı yerde durup durmakta ve CIA başkanı bunun arkadaşının hayatından çok daha önemli olduğunu,ulusal,hatta global bir tehdit içinde olduklarını söyler.Langdon bundan çok uzun zaman önce eli kesilen sırlarla dolu arkadaşı tarafından türlü uyarılarla donandığı için paranoyak olmuştur:)

Şimdi konu hakkında konuşmak istemiyorum,sadece yorumlarımı dile getirmek istiyorum..
Bu tarz kitaplar çok sürükleyici olduğu için çok satıyor bence, katil kim,kim bu planları yapan diye okuyor çoğu kişi, bu kitapla ilgili de şunu söyliyeyim, yazara aşinaysanız cart diye kimin ne olduğunu buluyorsunuz,ben tahminimi tutturdum,şaşırıtıcı olmadı;ama ilk defa yazarın bu kitabını okuyanlar için büyük bir sürpriz olmuştur ya da olacaktır.

Ben noetik diye bir bilimin varlığından habersizdim,düşüncenin maddeleşmesi ile ilgili sadece deneyler yapıldığını biliyordum;ama bunla ilgili ispat edilmiş,hatta cihazlar yapılmış olduğunu bilmiyordum.
Masonlarla ilgili oldukça ilginç şeyler öğreniyorsunuz, hep şunu düşündüm Dan Brown'ın kitaplarını okurken, bunu tüm gençler okumalı,tarihin bin bir kolu olduğunu,zevkli kısımları olduğunu,simge bilimcilik,sanat tarihi,vs. gibi tarihin kollarının ülkemizde pek değer görmese de,belki bir yolunu bulup kendilerine çok değer verebilecek başka ülkelerde severek,ilgi duydukları işi yapabilecek seçimlerde bulunurlar..
Benim gibi tarihten,coğrafyadan nefret eden bir insanı bile tarihsel araştırmalara itebiliyorsa,bir pencere açmış demektir bu kitap serileri ve bu da çok güzel bir şey.
Düşüncelerimizin etkilerinden bahsediyor ve şu "pozitif düşünme" olayına "bilimsel" açıklama getiriyor,
en güzel kısmı 2 bilim insanın şüpheci bir şekilde yaklaşımları ve çözümleri oldu sanırım kitapla ilgili..
En beğendiğim söz Robert Langdon'ın CIA başkanına "tüm öğrencilerime söylediğim gibi, "araştırma" yapmak google'da ara butonuna basmak demek değildir" demesiyle,yüzümde kocaman bir gülümsemeyi de oluşturabilmesi bu gerilim kitabının sanırım..

Geçen dönem "biyoloji tarihi" diye bir ders almıştık,kitapta geçen çoğu mason olduğunu öğrendiğim değerli sanatçıların,ünlü eserlerini geçen sene gördüğümüzde ,resimlerde olan bazı şeylere mana verememiştik,şimdi anlıyorum ki hala anlamlandırılamamış zaten bir çoğu ve hepsi bir mesaj bırakma kaygısı içinde yapılmış..
Kitapta okurken yine koşup arama yaptım internette,şu kitapların renkli,resimli baskıları çok iyi oluyor, orda bir şey anlatıyor gidip merak ediyorsun,aç bilgisayarı bak,amaaaaaaan..sonra başka şey merak ediyorsun, ne okuduğunu unutuyorsun..

Olaylar,anlatılanların yanında sadece bir süs oluyor bu kitapta,kurgu gayet güzel olmuş;ama kutsal kasedeki gibi bir yandan anlamlı bir yandan da tatmin etmeyen bir son bekliyor sanırım.Kitap bittiğinde son 40 sayfadaki sözler çok güzeldi;ama bu kadar maceraya "ölümsüzlüğün sırrı" kadar olmasa da daha heyecanlı bir şeyler bekliyor insan,benim için böyle oldu ya da en azından..

Şimdi söyleyeceğim,kitabı okuduktan sonra daha manalı olacaktır,
cem yılmaz'ın son gösteri dvd'sini seyredenler bilir..
-sevgi...?
-içimizde!
-kardeşlik...?
-içimizde!
-kayıp sembol...?
-içimizde,içimizde...:)!


Tüm bunların dışında son bir eleştiri, bu kitapta özellikle diğer ikisinin film olarak çekilmesinden dolayı sanırım, tam olarak bir film senaryosu okur gibiydim,bu hem iyiydi hem kötü,okuyunca anlarsınız ne demek istediğimi, bir de Tom Hanks yüzünden hayallerimdeki Langdon gitti,o uyuşuk surat geldi hep gözümün önüne.
Başka oynatacak adam mı yoktu yahu?

Neyse,siz de okursanız,yorumlarınızı görmek isterim.
J.
Related Posts with Thumbnails